banner333

banner309

24.07.2025, 23:33 29

Bitmeyen Mektup

Gümüşhane’nin dağları, zamana meydan okuyan suskun şahitler gibiydi. Her bir tepesi, her bir virajı ayrı bir hikâye fısıldardı rüzgâra. Bu hikâyelerden biri de, Gümüşhane’nin köklü ailelerinden Karadağlar ve Soylu Ailesi’nin, yıllara yayılan, imkânsızlıklarla yoğrulmuş aşk destanıydı.

Elif ve Aras, adları gibi zıt, kaderleri gibi birbirine bağlı iki gençti. Elif, Karadağlar’ın tek kızı, saçları Gümüşhane’nin kış günleri gibi beyaz, gözleri ise Kop Dağı’nın zirvesindeki berraklıkta. Kararlılığı, atadan kalma bir inatla pekişmişti. Aras ise Soylu Ailesi’nin geleceği, Fırat’ın deli dolu akışı gibi tutkulu, Karaca Mağarası’nın derinlikleri gibi sırlarla dolu. İki ailenin arasında yıllardır süregelen bir düşmanlık vardı; ne kimse nedenini tam olarak biliyordu, ne de kimse bu nefreti bitirmeye cesaret edebiliyordu. Söylentilere göre, geçmişte işlenen bir kan davası, iki ailenin arasına görünmez bir duvar örmüştü.

Elif ve Aras’ın aşkı, bu duvarın ardında, Gümüşhane’nin çetin yollarında yeşerdi. İlk karşılaşmaları, bir Karaca Mağarası gezisinde olmuştu. Elif, mağaranın büyüleyici sarkıt ve dikitleri arasında kaybolmuşken, Aras’ın eli uzanmıştı yardımına. O an, zaman durmuş, mağaranın loş ışığı altında iki genç ruh, birbirine kilitlenmişti.

“Yardım edeyim mi?” demişti Aras, sesi mağaranın yankısıyla harmanlanarak.

Elif, önce bir an tereddüt etmiş, sonra başını kaldırmıştı. “Teşekkür ederim,” derken sesi titriyordu. “Biraz… gözlerim kamaştı.”

Aras gülümsemişti. “Mağara bazen insanı hipnotize eder. Ama merak etme, çıkışa kadar ben sana rehberlik ederim.”

Bu karşılaşma, gizli buluşmaların başlangıcı oldu. Gümüşhane’nin dağlarında, Harşit Çayı’nın kenarında, kuş seslerinin şahitliğinde buluşuyorlardı. Elif, ailesinin baskısından, Aras ise Soylu Ailesi’nin katı kurallarından sıkılmıştı. Birbirlerinde özgürlüğü ve huzuru buluyorlardı.

“Bu ne zaman bitecek Aras?” diye sormuştu Elif bir gün, gözlerinde umutsuzlukla. “Bu düşmanlık, bu korku… Ne zaman kavuşacağız?”

Aras, Elif’in elini sıkıca tutmuştu. “Bitmeyen bir mektup bu Elif. Her satırı acıyla yazılmış, her kelimesi gözyaşıyla ıslanmış. Ama inan bana, sonu gelecek. Bu mektubu tamamlayacağız.”

Ancak ailelerinin karanlık sırları, aşklarının önüne aşılmaz engeller koyuyordu. Karadağlar’ın illegal işleri, Soylu Ailesi’nin ise geçmişten gelen borçları vardı. Bu sırlar, iki ailenin birleşmesine engel olan en büyük nedenlerden biriydi. Bir gün, Aras’ın babası Aslan Soylu, oğlunun Elif’le olan ilişkisini öğrendi. Gözü dönmüşçesine Aras’a saldırdı.

“Sen ne yaptığını sanıyorsun Aras? O kız, o düşmanın kızı! Bu aileye ihanet edemezsin!”

Aras, babasının öfkesine karşı durmuştu. “Baba, aşkın düşmanı olmaz. Elif benim her şeyim. Onunla olmak istiyorum.”

Aslan Soylu, bu sözler üzerine daha da öfkelendi. “Onunla olursan, bu kapı sana kapalı! Unutma, aramızda kan var! Geçmişin bedelini sen ödemek zorunda kalırsın!”

Benzer bir tepki, Elif’in babası Metin Karadağ’dan da geldi. Elif’e, ailesinin geleceğini düşünmesi gerektiğini, geçmişteki acıların tekrarlanmasına izin veremeyeceğini söyledi.

Bu baskılar karşısında Elif ve Aras, daha da kenetlenmişti. Gizlice evlenmeye karar verdiler. Ancak bu karar, ailelerin düşmanlığını daha da körükledi. Düğün günü, her şey hazırken, Metin Karadağ’ın adamları düğün salonunu bastı. Ortalık karıştı, silahlar çekildi. Aras, Elif’i korumak için kendini öne attı ve o karmaşada, amcası tarafından yanlışlıkla vuruldu.

Aras’ın vurulması, iki aile arasındaki gerilimi doruğa çıkardı. Elif, Aras’ın hastane odasında, yaşama tutunma mücadelesine şahit olurken, içindeki acı tarifsizdi. O an, ailelerin karanlık işlerinin ve düşmanlığının getirdiği yıkımı iliklerine kadar hissetti.

Aras’ın iyileşme süreci uzun ve sancılı oldu. Bu süreçte, Elif ailesine karşı çıktı ve Aras’ın yanından bir an olsun ayrılmadı. Bu olay, iki aile içindeki bazı vicdanlı kişilerin de harekete geçmesine neden oldu. Aslan Soylu’nun ablası Ayşe Teyze ve Metin Karadağ’ın kuzeni Kemal, bu anlamsız düşmanlığa bir son vermek için çaba göstermeye başladılar.

Ayşe Teyze, bir akşam Aras’a gelerek, “Bu nefretin ne anası var ne babası var oğlum. Yıllardır süren bir yalandan ibaret. Babanın ve Metin’in gizlediği bazı sırlar var. Bunlar ortaya çıkarsa, belki bu düşmanlık biter.” dedi.

Kemal de Elif’e benzer şeyler söylemişti. “Elif kızım, bu işin kökünde derin bir yara var. Ama bu yarayı kaşıdıkça kanıyor. Artık bu sırlar ortaya çıkmalı.”

Elif ve Aras, bu sözlerin üzerine, ailelerinin geçmişindeki karanlık sırları araştırmaya karar verdiler. Gümüşhane’nin eski kütüphanelerinde, yaşlıların anlattıklarında, yıllar önce işlenen bir cinayetin izini buldular. Ortaya çıkan gerçek şuydu: Yıllar önce, Soylu Ailesi’nin bir ferdi ile Karadağ Ailesi’nin bir ferdi arasında bir tartışma yaşanmış, bu tartışma sonucunda her iki taraftan da can kayıpları olmuştu. Ancak bu ölümlerin ardında yatan gerçek, her iki ailenin de çıkar ilişkileri ve toprak anlaşmazlıklarıydı. Cinayetin sorumluluğu ise, asıl suçlunun değil, masum birinin üzerine atılmıştı. Bu gerçeği gizleyenler ise, Aslan Soylu ve Metin Karadağ’ın büyükbabalarıydı. Yıllarca süren bu yalan, her iki aileyi de esir almış, bitmek bilmeyen bir kin döngüsü yaratmıştı.

Bu sırlar ortaya çıktığında, Gümüşhane’nin her yerinde yankılandı. Basın da olaya el attı, geçmişteki olaylar yeniden incelendi. Gerçeklerin gün yüzüne çıkmasıyla, iki ailenin de itibarı sarsıldı. Halkın tepkisiyle karşılaşan Aslan Soylu ve Metin Karadağ, sonunda adaletle yüzleşmek zorunda kaldılar.

Uzun bir hukuki süreç ve halkın da baskısıyla, iki aile de geçmişleriyle yüzleşmek ve barışmak zorunda kaldı. Aslan Soylu ve Metin Karadağ, yaşananlardan dolayı pişmanlıklarını dile getirdiler. Gerçek suçluların adalete teslim edilmesiyle, yıllardır süregelen kan davası nihayet sona erdi.

Gümüşhane’nin dağları, artık nefretin değil, barışın ve aşkın şarkılarını söylüyordu. Elif ve Aras, yıllar süren mücadelelerinin ardından, Gümüşhane’nin en güzel tepesinde, mor sümbüllerin açtığı bir bahar günü evlendiler. Düğünlerine, artık düşmanlık yerine dostluğun yeşerdiği iki aile ve tüm Gümüşhane halkı katıldı.

Elif, Aras’ın elini tutarken, gözlerinde pırıl pırıl parlayan yaşlarla fısıldadı: “Mektubu tamamladık Aras. Sonu mutlu bitti.”

Aras, Elif’e sarıldı. “Evet, sevgilim. Bu bitmeyen mektup, şimdi yeni bir başlangıcın hikayesi oldu. Gümüşhane, artık aşkımızın şarkısını söyleyecek.”

Ve Gümüşhane’nin taş evleri, Harşit Çayı’nın coşkulu akışı, Elif ve Aras’ın aşkını fısıldadı kulaktan kulağa. Bir zamanlar düşmanlığın gölgesinde kalmış bu topraklarda, şimdi umut, barış ve sonsuz bir aşk hikayesi filizlenmişti. Bitmeyen mektup, artık sonsuzluğa yazılmış bir sevgi destanıydı.

Yorumlar (4)
Merve Nur 4 gün önce
Gerçek bir yazardan farksız, merak uyandıran heyecanlı bir yazı olmuş , tünelin sonunda ışık var eline ,yüreğine sağlık abim .
Timur 6 gün önce
Çok güzel bir yazı. Keyifle okudum
Ömer 6 gün önce
Eline emeğine sağlık kardeşim güzel hikaye :)
mert 6 gün önce
Emeğine sağlık
3
hafif yağmur
Namaz Vakti 31 Temmuz 2025
İmsak 06:06
Güneş 07:37
Öğle 12:28
İkindi 14:48
Akşam 17:09
Yatsı 18:35
GazetelerTümü