banner333

banner309

02.08.2025, 11:39 27

Sancılı Bir Bahar

İstanbul’un yağmurlu ve sisli bir akşamında, Boğaz Köprüsü üzerindeki trafik yoğun, hava soğuk ve kasvetliydi. Kenan, 22 yaşında, müzikle dolu bir hayal dünyasına sahip genç bir adamdı. Arabasında kardeşi Murat ile birlikte sessizce ilerlerken, aklında yaklaşan konser vardı. Kenan’ın hayatındaki en büyük tutkusu müzikti; gitarı onun dünyasını ifade edebildiği tek araçtı.

Murat, 18 yaşında, geleceğe umutla bakan, hayat dolu bir gençti. Abisine sonsuz güveniyordu. O gece ikisi de hayatlarının en büyük dönüm noktasına doğru sürükleniyordu.

Öte yandan, başka bir yolda, Güneş’in ağabeyi Yiğit, ağır iş yükünden ve sorumluluklardan yorulmuş ama ailesine dönmenin huzuruyla arabanın direksiyonundaydı. Güneş, Amerika’da mimarlık okuyor, ailesine gurur kaynağıydı.

Yağmur damlaları gözü gözü görmez hale getirirken, iki araba birbirine doğru hızla yaklaşıyordu. Bir anlık dikkatsizlik, hayatların kesişmesine sebep oldu.

Çarpışma, saniyeler içinde gerçekleşti. Camlar patladı, metal büküldü, insanların çığlıkları geceyi inletti. Araba parçalandı, hayatlar değişti.

O gece, Yiğit hayatını kaybetti. Murat ağır yaralandı ve felç kaldı. Kenan, kardeşinin yaralı bedenini görünce yıkıldı, kendisini suçlamaya başladı. Gözlerinin önünden kazanın korkunç anı silinmiyordu.

Güneş, o anlardan binlerce kilometre uzaktaydı. Amerika’da bir sınıfta, telefonunun çalmasıyla hayatı başına yıkıldı. Ağabeyinin ölümüyle yüzleşmek zorundaydı ama buna hazır değildi.

Kazanın ardından hayatlar ikiye bölündü. Güneş, Amerika’da mimarlık eğitimini sürdürmeye çalışsa da içindeki acı ve boşluk her geçen gün büyüyordu. Derslerine odaklanmaya çalıştı ama her köşede ağabeyinin hayali vardı. Kendiyle baş başa kaldığında gözyaşlarına engel olamıyordu.

Kenan, Türkiye’de kardeşi Murat’a bakmak için müziği bıraktı. Her notada suçluluk duygusu vardı. Murat, tekerlekli sandalyesine rağmen güçlüydü. Kardeşini yeniden hayata bağlamak için elinden geleni yapıyordu.

Kenan’ın yakın arkadaşı Cem, müziğe dönmesi için onu ikna etmeye çalışıyordu. “Hayat devam ediyor, Kenan. Müziğin seni ayakta tutabilir,” diyordu.

Fakat Kenan için geçmişin yükü ağırdı. Ailesi de bu yükü paylaşıyor, birbirlerine daha çok sarılıyordu.

Güneş, yıllar sonra Türkiye’ye dönmeye karar verdi. Kendi köklerine dönmek, acıyla yüzleşmek için.

Türkiye’ye dönüş, Güneş için hem zor hem umut dolu bir karardı. Mimarlık fakültesinde yarı zamanlı eğitmenlik yapmaya başladı. Ağabeyinin anısını yaşatmak için bir vakıf kurmayı planlıyordu. Ailesiyle mesafeli ilişkiler vardı; özellikle annesi, kızının Amerika’daki acılarından haberdardı ve onu korumak istiyordu.

Kenan ise Cem’in teşvikiyle küçük bir kafede sahneye çıkmaya başladı. Sahne ışıkları altında kendini yeniden bulmaya çalışıyordu. Kardeşi Murat ise her zaman onun en büyük destekçisiydi.

Bir akşam, Kenan’ın sahne aldığı kafede Güneş de vardı. Göz göze geldiklerinde, sanki dünya durdu. İsimlerini bilmeden birbirlerine çekildiler. Bu karşılaşma, kaderin onları tekrar bir araya getirmesinin ilk işaretiydi.

Güneş’in gözleri Kenan’ı ilk gördüğü anda, yüreğinin derinliklerinde bir fırtına kopmuştu. Kafede, göz göze geldikleri o an, zamanı adeta durdurmuştu. Kenan, sahnenin önünde, gitarının tellerini nazikçe okşarken, sanki dünyanın en huzurlu adamıydı. Ancak Güneş için o huzur, bin parçaya bölünmüş umutların kırığıydı.

İlerleyen günlerde, Güneş Kenan’ın kazanın o geceki sürücüsü olduğunu öğrenince, duyguları daha da karmaşık bir hal aldı. Bu gerçekle yüzleşmek, yıllardır içine attığı acının yeniden kanamasına neden olmuştu. Kenan ise pişmanlık ve suçluluk arasında boğuluyordu. Ona karşı büyüyen hislerini nasıl açıklayacağını bilmiyordu.

Bir akşam, yağmurlu bir İstanbul gecesinde, ikili eski bir çatı katında karşılaştı. Sokak lambalarının puslu ışıkları, odanın karanlık köşelerini aydınlatıyor, geçmişin gölgelerini canlandırıyordu.

Kenan, “Güneş, o gece… Ben…” dedi, sesi titriyordu.

Güneş gözlerini kaçırdı, “Ne diyeceğini biliyorum. Ama bilmeni istiyorum, o acıyı ben de taşıyorum. Her saniyesiyle.”

Konuşmaları uzun sürmedi ama o an anladılar ki, acılar onları ayırmadı, tam tersine bağladı.

Güneş, Kenan’a karşı duyduğu karmaşık hislere rağmen, ağabeyinin anısına kurduğu vakıf projesine onu dahil etmek istedi. Kenan’ın müzik yeteneğinin, vakfın tanıtımında büyük katkı sağlayacağını düşünüyordu.

İlk başta tereddüt eden Kenan, sonunda teklifi kabul etti. Birlikte hazırladıkları proje, onları profesyonel düzeyde bir araya getirdi. Geceleri birlikte saatlerce planlar yaptılar, müzik ve mimarlık dünyası içinde hayaller kurdular.

Ancak, ailelerin sessiz ama ağır gölgesi üzerlerine çökmüştü. Güneş’in annesi, kızının geçmiş acılarını düşünerek Kenan’a soğuk davranıyordu. Kenan’ın ailesi ise Murat’ın sakatlığı yüzünden Güneş’in ailesine karşı kırgındı.

Çift, karşılarına çıkan zorluklara rağmen birbirlerine adım adım yaklaşıyordu.

Ailelerin baskısı her geçen gün arttı. Güneş’in annesi Zeynep Hanım, kızının mutluluğunu kendi kriterlerine göre şekillendirmek istiyor, Kenan’a karşı mesafeli duruyordu. “O aileden biriyle mutlu olacağını mı sanıyorsun?” dediği günler oldu.

Kenan’ın babası Hasan Bey ise, Murat’ın felç kalmasından ötürü Güneş’in ailesini sorumlu tutuyor, aralarındaki buzlar erimiyordu.

Güneş ve Kenan, gizli gizli buluşmalarını sürdürdüler. Her buluşma, aşklarını biraz daha güçlendirirken, aynı zamanda gizlilik içinde yaşamanın getirdiği yorgunluğu da artırıyordu.

Bir akşam, yağmur altında, Kenan Güneş’e sarılırken, “Bizim aşkımızın önünde ne engel kalabilir ki?” dedi.

Güneş hüzünle gülümsedi, “Engeller değil, bizi yıpratan şey sakladığımız bu gerçekler.”

Bu sırada Elif, Kenan’ın eski menajeri, gizli gizli ona aşıktı. Kenan’ın Güneş ile yakınlaşmasından rahatsız oldu. Doruk ise, Güneş’in çocukluk arkadaşı ve platonik aşkı olarak, içinde büyüyen kıskançlıkla durumu daha da karmaşık hale getirdi.

Elif, sosyal medyada Kenan’ın eski bir fotoğrafını manipüle edip Güneş’e gösterdi. Fotoğrafın altına yazılan yalanlar, Güneş’in Kenan’a olan güvenini sarstı.

Güneş, kalbi kırık bir şekilde Kenan’dan uzaklaşmaya karar verdi. Kenan ise durumu anlamaya çalışırken çaresiz kaldı.

İstanbul’un soğuk ve gri sabahlarından biriydi. Güneş, valizini sessizce kapıyordu. Yıllardır taşıdığı yükün ağırlığı omuzlarını eziyordu. Ağabeyinin ani kaybı, Kenan’a karşı hissettiği sevgi ve onunla yaşadığı derin güven sarsıntısı arasında sıkışmıştı. Elif’in ve Doruk’un sinsice ördüğü planlar, Güneş’in kalbinde derin yaralar açmıştı. İçe kapanmış, kendini dış dünyadan izole etmişti.

Uçak kalkarken, İstanbul’un üzerindeki gri bulutlar yavaşça dağılıyordu. Güneş’in gözlerinden süzülen birkaç damla yaş, onun sessiz vedasının eşlikçisiydi. Amerika’ya dönmek, yeniden yalnız kalmak demekti ama başka çare yoktu. Yalnızlıkla yüzleşmek, belki de kendi içindeki fırtınayı dindirebilirdi.

Kenan ise, şehrin karmaşasında, küçük stüdyosunda oturuyordu. Gitarı elindeydi ama teller sessizdi. Müziğin büyüsü bir kez daha kaybolmuştu hayatından. O gece Murat yanına geldiğinde gözlerinde yılların olgunluğunu ve sevgisini görebiliyordu.

“Abicim,” dedi Murat yumuşak bir sesle, “Biliyorum, zor. Ama onu bırakma. Seninle birlikte olmasını istiyor. Gidip onu bulmalısın.”

Kenan, bu sözler üzerine ayağa kalktı. Yalnızlık ve karanlık içinde bir umut ışığı parladı. Güneş’i geri getirmek için mücadele etmeye karar verdi.

Güneş, Amerika’daki kısa süresi boyunca hayatını sorguladı. Doruk ve Elif’in oyunlarının gerçek yüzünü öğrendiğinde, içinde biriktirdiği tüm kırgınlıklar yerini öfkeye ve yeniden ayağa kalkma kararlılığına bıraktı. Kenan’a dönmeye karar verdi.

Türkiye’ye döndüğünde, onu karşılayan soğuk hava bile içinde taşıdığı kararlılığı kıramadı. İlk işi, Kenan’la buluşmaktı. İkisi de geçmişin gölgelerinden sıyrılıp birbirlerine gerçek duygularıyla yaklaşmaya hazırdı.

Aileler de, bu süreçte Murat’ın etkileyici konuşmalarıyla yumuşadı. “Acılar farklı, ama kalplerimiz aynı,” diyerek herkesi bir araya getirdi.

Elif ve Doruk’un gerçek yüzü ortaya çıkınca, aileler arasında uzun süredir var olan buzlar erimeye başladı. Güneş ve Kenan’ın aşkı, engelleri aşarak güçlendi.

Konser günü geldi çattı. Güneş’in vakfı için düzenlenen büyük organizasyon, İstanbul’un en prestijli salonlarından birindeydi. Sahne ışıkları altında Kenan, yılların özlemini ve acısını notalara döküyordu. Her şarkı, geçmişin yaralarını sarmak, geleceğe umutla bakmak içindi.

Salondaki herkes nefesini tutmuş Kenan’ın sesini dinliyordu. Sahnenin arkasında Güneş, kalbi hızlı hızlı atıyordu. Konserin sonunda, Kenan mikrofonu eline aldığında, gözleri arka sıradaki Güneş’teydi.

“Kırık kalplerin bile aşkla birleşebileceğini gösterelim,” dedi Kenan, sesi kararlı ve güçlüydü.

Güneş sahneye adım attı. Işıklar onun üzerinde parıldıyordu. Tüm salondan yükselen alkışlar arasında, Kenan’a doğru yürüdü ve gözlerinin içine baktı.

“Bana bir kez daha aşık ol,” dedi, sesi titrek ama umut doluydu.

Kenan, Güneş’i kucakladı. İmkânsızlıkları, acıları ve engelleri geride bırakmış, birbirlerine kavuşmuşlardı. Sonsuzluğa yürürken, hayatın tüm zorluklarına birlikte göğüs gereceklerdi.

Yorumlar (2)
Cigdem 3 saat önce
Sen kesinlikle bir dizi senaryosu yazmalısın Bugracim..Yolun çok açık ben sana soyliyim
Merve Nur Kılıç 3 saat önce
Müthiş bir yorum okurken çok keyif aldım yolun açık olsun geleceğin Yazarı
3
hafif yağmur
Namaz Vakti 02 Ağustos 2025
İmsak 06:06
Güneş 07:37
Öğle 12:28
İkindi 14:48
Akşam 17:09
Yatsı 18:35