banner333

banner309

03.01.2012, 17:11

YEŞİL MANTO

Yataktan nefes nefese  fırladığım gibi başladım etrafta koşturmaya, bir sağa bir sola dönerek  bulmaya çalıştığım elbiselerimi, önlüğümü giymeye çalışıyordum. Anneme sitem dolu sözlerle “Eyvah anne çok geç kalmışım, neden beni uyandırmadınız?” sorusunu sorarak kendimce sorumluluğu üstümden atmanın gayreti içindeydim. “Ne bileyim oğul bugün hava kapalı ya ondan olacak  vaktinde uyanamadım. Senden az önce kalkıp hazırlıklarını yaptım, acaele bir bardak sütle biraz peynir ekmek ye; yetişirsin inşallah “dedi. Telaşım birkaç kat artmıştı. “Hayır anne zaten geç kalmışım birde yemeğe kalırsam…” diyerek çantamı kaptığım gibi evden dışarı attım kendimi.

   Sonbaharın en berbat günlerinden birisi olsa gerek,hava kapalı rüzgar alabildiğine hızlı ve gürültüler çıkararak  yürüyüş istikmaetimin tersi yönünde esiyor, ben ileri hamle yaptıkça o beni geriye doğru itiyordu. Dallardan düşen yapraklar, yerden kalkan toz  ve kum taneleri  ışığa koşan pervenaler gibi yüzüme vurup öyle yere düşüyorlardı.Sanki arzide sadece ben varmışım gibi hepsi beni hedef almış bir ordu hücümuna benzer bir saldırıyla karşılaşmış çocuk başıma kafamı önüme eğmiş yürümeye çalışıyordum.Bütün bu olanlara aldırdığım yoktu aslında; asıl endişem okula geç kalmamaktı…

    Aksilik olacakya siz rüyalarda yürümeye çalışırken adımızı atarsınız ama ilerleyemezsiniz, işte gerçek  hayattada bunun deneyi yapılıyormuş gibi rüzgarla birlkte yağmur çiselemeye daha sonrasındada sağnak şeklinde sicim gibi üzerime boşanmaya başladı. Bulutlar bütün nemini fıskıye ile yüzüme doğrultmuşlar gibi ardı arkası kesilmeyen damlalar rüzgarla birlikte  yüzüme vuruyor,gözlerimi  ve ağzımı ozon kokusu sinmiş yağmur suları ile dolduruyorlardı. Dudaklarımın  bir  kenarını yarım aralayarak üflediğim nefesimle  ağzıma dolan yağmur sularını ötelemeye çalışıyor, bir kolumun dirseği ile hem gözümü koruyup hemde aralıklarla ıslak saçlarımdan yüzüme akan suları siliyordum. Ufukta çakan şimşeklerin ardından büyük homurtular çıkaran bulutların gürültüsü beni iyice korkutmuş olmalı ki; kedimi bir ağacın altında bir kolumla ağacı  sarmış vaziyette beklerken buldum.Aklım hala okula geç kaldığımda idi.Acaba bu yağmuru mazeret gösterip “Öğretmenim yolda yağmur çok yağdığı için gelemedim bir ağacın altında beklemek zorunda kaldım. O yüzden geç kaldım” deyince beni afederler mi diyerek kendimi avutuyor, bir yandanda “ ama yağmur geç başladı sen kalktığındda yağmıyordu ki” diyerek yine kendime cevap veriyordum.

   Kendi  mazaretime  yine kendimin verdiği cevap içimi burktu; kendimi birden yolda koşarken buldum.Lastik ayakkabılarımın birkaç kez çamurda takıldığını ve onları geri dönüp aldığım dışında bu yolu aşıp okula  nasıl geldiğimi hala hatırlamıyorum.Hatırladığım  ve ömrüm boyunca unutamadığım hadiseler koridor başında otururken birisinin bana doğru gelmesiyle başlayan olaylardır…

   Yağmurdan öylesine  ıslanmış rüzgardan öylesine üşümüştüm ki ; okul koridorunun başında yere çömelmiş ,omuzlarımı öne doğru çekmiş, boynumu kısmış, vücudumu küçülterek ısınmanın derdine düşmüşken bana doğru yaklaşan ayak sesleri korkularımı yeniden uyandırdı. Korkunca en kötü ihtimaller gelir insanın aklına; işte bende gelenin müdür olduğunu  ve benim geç kalmamadan dolayı kızarak beni cezalandıracağını zannettiğimden istem dışı titremelerim arrtmıştı. Yanılmıştım, yanıma gelerek” Ne oldu sana böyle çocuğum hadi kalk” diyen sınıf öğretmenimizdi. Kolumdan tutarak beni oturduğum yerden kaldırırken ben yinede öğretmenimin beni müdüre götüreceğini zannettiğimden yürürken müdüre söyleyeceğim mazeretlerimi hızlı bir şekilde düşünüyordum.

-Annem beni uyandırmadı o yüzdenn geç kaldım öğretmenim.

-Gelirken yağmur yağdı, yürüyemedim öğretmenim.

-Defterim  arkadaşımda kalmıştı, almaya gittim o yüzden geç kaldım öğretmenim..

    Öğretmenimle birlikte   koridor boyunca yürürken  sınıfımızın hizasına gelince birden dönüp sınıftan  içeri girdik. İşte bu dönüş benim için hayatımdaki belli başlı dönüm noktalarının ilki oldu. Öğretmenim beni sınıftaki sobanın yanına oturtarak üstündeki yeşil mantosunu çıkarıp bana sardı. “Burda biraz ısın üstün başın kurusun sonra derse devam edersin”dedi.Bütün korkularım gittiği gibi öğretmenimin mantosunuun içinde bir huzur, bir güven doldu içime. Kafamdan aşağı üzerime örttüğü mantoyunun yüzüme gelen kısmını aralayarak bir yandan ısınmaya çalışrken bir yandanda ders anlatan öğretmenimi gözlerimle takip ettim.Ne konuştuğu ne anlattığı umrumda değildi.O sınıftaki sıraların arasında bir melek gibi geziniyor, bende gözlerimle onu seyrediyordum.Seyredip hayran oluyor,her hareketini her adımını içimdeki duyguları coşturan bir  deniz dalgası gibi içime çekiyordum.

  O yeşil mantoyu hiç unutmadım.Yakasını, düğmelerini,düğmelere karşılık gelen halkaları,belindeki kemerin tokasını ve bütün narin yeşil tüylerini…

  Ne zaman bir okul koridoru vaya resmi daireye girsem bana doğru  yeşil mantolu bir öğretmen gelir ve alır götürür beni sıcak sobanın başındaki huzurun merkezine,gönül otağına..

  

 (Not: Hikaye; Eğitimci yazar Vehbi Vakkasoğlunun bir konferansında anlatılan gerçek bir olaydan uyarlanmıştır.)

Yorumlar (1)
kurtuluş ekmen 12 yıl önce
insanların hayatlarındaki dönüm noktalarını iyiye yönlendirme gayreti içinde olan kutsal mesleğin bütün mensuplarına özellikle bu güzel tecrübeyi paylaşana selamlar...
2
az bulutlu
Namaz Vakti 29 Mart 2024
İmsak 04:38
Güneş 06:04
Öğle 12:32
İkindi 16:03
Akşam 18:50
Yatsı 20:11