banner333

banner309

Suriye Ajan ve Provakatör Kaynamaktadır !

MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri Suriye’deki Kimyasal Gazla Yapılan Katliam, Suriye’ye Müdahale ve PKK’nın İç Savaş Hazırlıkları Konuları hakkında açıklama yaptı.

Siyaset 28.08.2013, 14:26
Suriye Ajan ve Provakatör Kaynamaktadır !
banner400

Suriye’de Neler Oldu?

Suriye’den insanın kanını donduran görüntüler gelmektedir. Kimyasal gazlarla boğulmuş bebek, çocuk ve yaşlı görüntülerine insani bir vicdanının dayanması mümkün değildir. Bu vahşeti bırakın bir Müslümanın bir başka Müslümana; bir insanın herhangi bir canlıya reva görmesi düşünülemez.

Suriye’de kitlesel ölümü kimin gerçekleştirdiği konusunda çelişkili bilgiler geliyor. Kitlesel ölümlere neden olan kimyasal saldırının kim tarafından yapıldığı açıkça ortaya konulmuş değildir. Taraflar kimyasal saldırı konusunda birbirlerini suçluyor. BM Heyeti de henüz konuyla ilgili araştırmalarını tamamlamış değil buna rağmen ABD ve müttefikleri Suriye’yi vurmak üzere hareket geçtiği haberleri geliyor.

İslam, insanlık, ahlak dışı saldırı ve ölümleri, İngiliz/ABD müdahalesini meşru kılmakta kullanmak ölümleri istismar etmek anlamına gelmektedir.

Kimyasal Saldırı ve Ahlaki Sorumlular

Suriye’deki rejimden kurtulma amacı, bölgede çıkar savaş veren ülkeleri taraf haline getirmiştir. Keskinleşen taraflar, kimyasal cehenneme giden yolun açılmasına bilerek ya da bilmeyerek katkı sunmuşlardır.

Suriye’deki çatışan tarafların arkasındaki bütün güçler bu insanlık dışı saldırıdan ahlaken sorumludur. Çatışan tarafları destekleyen uluslararası güçler ve onlara kolaylık gösterip, imkân sağlayıp, teçhiz edip donatanların tamamı bu insanlık suçunun ortaklarıdır.

Suriye’de çırpınarak boğulup ölen insan evlatlarından hem Esat rejimini hem de  çeteleri destekleyen, barındıran ve koruyan herkes sorumludur. Hem de kimyasal gazları kullananlar kadar sorumludur.

Suriye Ajan/Provokatör Kaynamaktadır

            Bölge ülkeleri gırtlaklarına kadar Suriye’deki kaos çamuruna batmış durumdadır. Suriye’deki rejimin devrilmesinden ya da muhafazasından çıkar devşirmeye çalışan güçler, bölgede iş başındadır. Ülkeler istihbarat servislerini, ajanlarını, provokatörlerini, sabotörlerini ve ajitatörlerine Suriye’de görevlendirdiği açıktır. Küresel ve bölgesel güçler birbirlerine söylemek istediklerini Suriye üzerinden söylüyor!

Suriye ajan, muhbir, kontra, casus, ajitatör, provokatör kaynıyor. Kan dökücüler, kan içiciler ve gözü kanlı terör örgütleri bütün maharetlerini Suriye’de gösteriyorlar. Suriye’de devletinse birçok yörede fiilen kontrolü kaybettiği açıktır.

Suriye, Hizbullah ve İran’ın askeri; Cin ve Rusya’nın ise diplomatik desteğiyle ayakta durabilmektedir. Suriye’de vekâleten savaşan ve adına Özgür Suriye Ordusu denilen uluslar arası koalisyon tarafından örgütlenmiş muhalif güçlerin sonuç alıcı vuruş yapma kapasitesi de yoktur.

Düne kadar varlığından kimsenin haberdar olmadığı El Nusra örgütü ve PYD Suriye’nin kuzeyinde egemenlik mücadelesi veriyor. PYD, Suriye’nin kuzeyinde fiilen “özerk” yapı ilan etmiş durumdadır.

Kimyasal Saldırıyı Kim Gerçekleştirmiş Olabilir?

İnsanlık dışı görüntü ve suçların sorumlusu olarak her taraf karşı yanı suçlamaktadır. Esat yönetimine göre vahşeti gerçekleştirenler Özgür Suriye Ordusu denilen terörist guruplardır. Özgür Suriye Ordusu ve arkasındaki güçlere göre de insanlık suçunu “Esed’in güçleri” gerçekleştirmiştir. Aslında iç savaş sürecinde her iki tarafın da gerekçeleri farklı olmakla birlikte vahşet ve barbarlıkta birbirlerinden geri kalmadıkları açıktır.

Kimyasal katliamı, gözü dönmüş rejim unsurları da gözünü kan bürümüş güdümlü muhalif güçlerin de gerçekleştirme ihtimalleri vardır.

Öncelikle, insan aklına böyle bir kimyasal saldırıyı gerçekleştirme kapasitesine sahip olan Esat rejimini sorumlu tutmak gelmektedir. İnsanlık dışı uygulamalarına ve daha önceki sabıkalarına bakarak kimyasal gaz kullanımını Esat güçlerinin yaptığını söylemek kolaycılık olur.

Eğer Esat güçleri bu kimyasal saldırıyı gerçekleştirmemişse o zaman durumun ne kadar tehlikeli olduğu açıktır. Suriye’de işlenen insanlık suçu, Esat güçlerince gerçekleştirilmemişse o zaman sınırlardan girip çıkan Cihatcı, Nusra’cı, Kaideci, PYD/PKK ya da diğer terörist unsurların ellerinde kimyasal silahlar olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelinmiş olur. Asıl tehlike de budur. Diğer yandan Esat rejiminin Şam’daki kimyasal saldırıyı, -dünyanın gözleri üzerindeyken- gerçekleştirecek kadar aklını yitirmiş olduğunu da düşünmemek gerekir. Esat rejiminin böyle bir saldırının dünyanın ve küresel güçlerin şiddetini üzerine çekeceğini bilecek kadar aklının olduğunu da hesap etmek gerekir.

Mayıs ayında Adana‘da ve Mersin‘de, Özgür Suriye Ordusu militanlarının bulunduğu evlere düzenlenen baskınlarda iki kilo sarin gazı ele geçirildiği açıklanmıştı. Mayıs ayında BM yetkilisi Carla del Ponte, İsviçre Televizyonu‘na yaptığı açıklamada, Özgür Suriye Ordusu‘nun sarin gazı kullandığını gösteren bulgulara ulaştıklarını açıklamıştı. Ponte, Esad yönetiminin ise kimyasal silah kullandığına dair bir kanıta rastlamadıklarını söylemişti.

            Nitekim Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, kimyasal silahları kullanan tarafın rejim olduğundan duyulan şüphenin çok az olduğunu vurgulayarak, uluslararası standartların ihlal edildiğine dikkat çekmiş ve Obama’nın kimyasal silah kullanımına verilecek en iyi yanıtı değerlendirdiğini söylemiştir.

            MİT’e Göre PKK’nın Elinde Kimyasal Silah Var!

            24 Ağustos tarihinde sosyal medyaya şu bilgi düşmüştür: MİT Müsteşarlığı hazırladığı gizli yazıda, PKK’nın Kandil’deki üst yönetiminin geçen haziran ayının ilk haftası içinde Suriye’deki PKK’yla bağlantılı YPG kadrolarına kimyasal silah bulunması talimatı verildiği tespit edildi. Bu talimat doğrultusunda YPG mensuplarının Suriye’deki karışıklıklardan faydalanarak VX olarak tanımlanan sinir gazını temin ederek Kuzey Irak’a gönderdiğini ortaya çıkaran MİT Müsteşarlığı, aynı yazıda bir başka önemli bilgiye daha yer verdi.

Suriye’nin Tel Abyad bölgesinde faaliyet gösteren El Nusret Cephesi (ENC) ile PKK/PYD-YPD grupları arasında temmuzun son haftasında yaşanan çatışmalar sonrasında ENC mensuplarının elindeki siyanür gazının YPG’lilerin kontrolüne geçtiği belirlendi.

MİT Müsteşarlığı, yazısında kalıcı etkileri bulunan kimyasal silahların terör örgütünün kontrolüne geçmesi tehlikesinin dikkat çekici olduğunu belirtti. MİT Müsteşarlığı’nın söz konusu bilgileri içeren yazısını devletin ilgili birimlerine gönderdiği ve terörle mücadele eden kurumların kimyasal silahlara karşı önlemlerini daha da artırdığı kaydedildi.

Bu bilgiler doğru ise Türkiye vatandaşları açısından konu vahim bir boyut kazanmış demektir. İktidarın “sınır dışına çıkıyor ve silah bırakıyor” dediği terör örgütünün gerçekte neyin peşinde olduğu anlaşılıyor!

İsrail’le Birlikte Suriye’yi Vuracak Cephede Olmak!

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Suriye’ye müdahale için eli tetikte beklediğini söylüyor. Başbakan Netenyahu, "Suriye'deki korkunç trajedi ve suç sona ermelidir" diyerek bu durumdan 3 sonuç çıkardıklarını açıklamıştır: "İlk olarak, bu durum devam edemez. İki; dünyadaki en tehlikeli rejimler en tehlikeli silahlara sahip olamaz. Ve son olarak; 'Biz kendimizi düşünmezsek, bizi kim düşünsün?' diye bir sözümüz var. Bu durum sona ermeli. Gerekirse, parmağımız tetikte de olacaktır" .

İsrail “eli tetikte” olduğunu açıklamıştır. Fransa ve İngiltere Şam’a yönelik saldırı için hazırdır. Türkiye Dış İşleri Bakanı Davutoğlu, TBMM’yi yok sayarak diyor ki: “eğer Suriye’ye karşı BM yaptırım uygulamazsa gönüllü ülkeler koalisyonu kurulur.

Biz de bu koalisyonda yer alırız...” Daha önce de Başbakan Erdoğan, “ABD kara harekâtı yaparsa destek oluruz” demişti.

AKP, bölgenin sınırlarını kalemle çizenleri, insanları kan ve ateşe boğanları ve Müslümanların petrollerini içenleri bölgeye davet ediyor. Suriye’de Esed rejimini yıkmak için İsrail ve ABD ile omuz omuza veriyor. AKP’nin ilkeli, ‘değer’li dediği dış politika çizgisi işte budur!

BM Heyetinin varacağı sonuç ne olursa olsun Şam yönetiminin vurulacağı kesine yakın bir ihtimaldir.

AKP’nin, Suriye’nin vurulması konusunda İsrail ile aynı cephede yer almasının mantığını Türk Milletine ve İslam Alemine açıklamak gibi bir mecburiyet bekliyor.

Irak’ta Yalan Söyleyenler Suriye’de Ne Söyleyecekler!

Irak’ın ABD tarafından yıkılması ve bölünmesine giden süreç, Saddamın elinde kitle imha silahlarının var olduğu iddiasıyla başlatılmıştı. Zamanın ABD Başkanı George W. Bush, hatıralarında; "Irak'ta, iddia edildiği gibi kitle imha silahı bulunmayışı en çok beni tiksindirdi ve çok öfkelendirdi". Bush, bunun için özür dilemeyeceğini "çünkü kararım doğruydu, Saddamsız bir dünya daha iyi bir dünya" demişti.

Sahte, kurgusal ve sanal tehditler yaratarak Irak’ı yerle bir eden ABD bu kez Suriye’de iş başı yapmak üzeredir. Suriye’ye atılacak bombalar, camilere, türbelere, Müslümanların üstüne ve İslam diyarına atılmış olacaktır.

Belki bugünkü ABD başkanı Obama da daha önceki başkan Bush gibi bir zaman gelecek “Esat’sız dünya daha iyi bir dünyadır, bombalarımız işe yaradı” diyecektir.

Irak’ta Yaşananları Suriye’de Tekrarlamak Cinayettir!

Irak’a bugün Suriye’dekine benzer gerekçelerle yapılan müdahalede Irak’tan sonra en fazla zararı Türkiye görmüştü. Suriye’ye yapılacak askeri bir müdahaleden İsrail’den sonra en fazla yararlanan PYD’e olacaktır. AKP İktidarı, Suriye’ye müdahaleye hazır da müdahalenin ortaya çıkaracağı sonuçlara katlanmaya Türkiye hazır mıdır? Asıl cevaplandırılması gereken soru budur.

Müslümanın Müslümanı katletmesine izin verilemez. Komşuyu komşuya düşman eden siyaset hem stratejik değildir hem de ahlaki değildir. Birbirinin canına kast eden iki kardeşten “haklı olanı destekliyoruz” demek, “cinayeti destekliyoruz” demektir. Çatışan taraflardan birini desteklemek, diğerinin kalıcı olarak düşmanlığını talep etmektir.

            Irak’ta, Suriye’de ya da Mısır’daki baskıcı/diktatoryal rejimler yüzünden bu ülkelerin yıkımına neden olacak müdahaleleri desteklemek yanlış ötesi yanlıştır. Saddam için Irak’ın, Esat için Suriye’nin yıkımına destek vermek, gerçekte Müslüman düşmanlığı yapmaktır.

Müslümanı Müslümanla çatıştırarak güçten düşürmek, “İslam’a karşı İslam” adıyla uygulamaya konulan İsrail/ABD stratejisidir. Kimse düşman stratejilerin parçası olmamalıdır.

            Yakın dönemlere kadar Batılılar “barbarlara medeniyet götürüyoruz” diye ülkeleri işgal ediyorlardı. Bugünlerde de “Bedevilere demokrasi götürüyoruz” adı altında işgaller yaşanmaktadır.

            Irak’ta yaşanan insanlık faciası orta yerde dururken aynı şeyin Suriye’de tekrarlanmasını istemek siyaset değil cinayettir.

 Büyüklere Masallar: PKK Çekiliyor

Çocukları zorla dağa çıkarılan aileye PKK’nın bölge sorumlusu (!) ‘her evden bir kişi var sizden kimse örgüte katılmadı’ diyerek tehdit ediyor.  Sonuçta örgüt ve işbirlikçileri Uğurlayan ailesinin 2 evladını dağa çıkarıyor. PKK ile işbirliği yaparak Uğurlayan ailesinin çocuklarını zorla dağa çıkaran Tekin ailesi ile bu aile arasında çatışma çıkıyor. Çatışmada iki aileden sekiz kişi hayatını kaybediyor.

19 Ağustos 2013 tarihli Diyarbakır Valiliğince yapılan açıklamada “PKK kuryesi bir kişi, örgüte eleman sağlamak için biri çocuk 2 kişiyi dağa götürürken kırsal alanda yakalandı. PKK’ya katılmaya giderken yakalanan biri çocuk iki kişi ailelerine teslim edilirken, PKK’nın kuryesi ise tutuklandı”.

Emniyet yetkilileri, 5 Ağustos 2023 tarihinde Siirt’te sığınma evinden kaçan küçük kızı kandırılarak ve bir araca bindirilip dağa çıkaran 2 PKK’lıyla kırsalda yakaladığı açıklanıyor.

“Çözüm Süreci” edebiyatıyla birlikte PKK’nın "ceza kesme" ve “vergi” adı altında haraç toplama faaliyetlerini had safhaya ulaşmıştır. Örgüt bu bağlamda bazı ailelerden çocuklarını isterken, bazı ailelerden de yüklü miktarda haraç talep ediyor.

Örgüt, bu bağlamda bölgede iş yapan büyük ve orta ölçekli işletmeleri hedef alıyor. Her firmaya büyüklüğüne göre ceza kesen PKK, haracı vermeyen işletmelerin şantiyelerini basıyor ya da çalışanlarını kaçırıyor.

Bir süre önce kamuoyuna arazi anlaşmazlığı olarak yansıyan Diyarbakır'daki olayların gerçek sebebi de PKK haracı... İddiaya göre PKK, Lice'nin tanınmış ailelerinden Tokur ailesine 1 milyon lira ceza kesiyor. Aile parayı ödememe kararı alınca, terör örgütünün görevlendirdiği başka bir aile tarafından tehdit ediliyor ve iki aile arasındaki silahlı kavga, biri 6 aylık bebek 4 kişinin ölümüyle sonuçlanıyor.

Bu olaylar, “Çözüm Süreci zarar görür” diye İktidarın görmezlikten geldiği yüzlerce olaydan bir kaçıdır.

AKP iktidarı, bölgede yaşananlara karşı ‘PKK teröristlerini sınır dışına çıktı/çıkacak, silah bıraktı bırakacak’ masallarına devam etmesi anlaşılır değildir.

Kamuoyuna doğruları söylememek ve çözüm edebiyatıyla meşgul etmenin ne büyük bir gaflet ve hıyanet olduğu ortadadır.

Çözüm süreci bundan böyle büyüklere masal anlatmaya dönüşmüş bulunmaktadır.

AKP “Çözüm Süreci” İçin Kafayı Kuma Gömüyor

Bütün bunlardan daha elim, vahim ve düşündürücü bir gelişme ise Laleş Yaylasında yaşananlardır. Daha önceki çatışmalarda ölen 30 kadar terörist cenazesini PKK orada bekletiyor. Cenaze merasimi bahanesiyle halka propaganda yapmak için bu cenazeleri birer ikişer Faraşin yaylasına naklederek merasim yapıyor.

Yaylada 20 ile 30 bin kişi arasında insanın zorla toplanması sağlanıyor. PKK, 17-18 Ağustos günlerinde 2 gün boyunca vatandaşları Faraşin'de tutuyor. Bunların arasından sadece bir günde 220 kişiyi alıp dağa götürüyorlar. Bir Belediye Başkanı'nın kızı da götürülenler arasındadır. Orada halka şu açıklama yapılıyor: "Suriye'de çok elemana ihtiyacımız var. Örgüte adam toplayınız. Karşılığını alacaksınız".

Burada PKK’nın hiyerarşisinde nasıl yükseleceği de halka açık biçimde ifade edilerek herkese PKK’ya katılması isteniyor:

-Bir PKK'lı örgüte 40 eleman kazandırırsa, KCK onu örgütte terfi ettiriyor.

-Örgüte 40 eleman kazandıran bir vatandaş askeri rütbe veriliyor.

-Örgüte 40 eleman kazandırdığı için kendisine askeri bir statü verilen kişilere Glock marka tabancalar dağıtılıyor. Oluşturulan milislere KCK tarafından Kalaşnikof otomatik tüfek dağıtılıyor.

-Örgüte eleman kazandıran kişilere, yakın istikbal için 'Kürdistan'da kaymakamlık, hâkimlik, savcılık, yöneticilik ve bürokratlık gibi seçkin meslekler ve makamlar vaat ediliyor.

Faraşin'de toplanan 20.000 kişi arasında 1500'den fazla kişi milis gücü olarak atandığına yönelik haberler geliyor.

Basına yansıyan bilgilere göre sadece Cizre'de PKK'nın iç savaşa hazırladığı, silahlı eğitim verdiği, silah dağıttığı milis sayısı 1500-2000 civarında.  Şırnak'ta 1500 dolaylarında. 5400 civarında nüfusu olan Beytüşşebap'ta PKK'nın teşkil ettiği milis sayısı 600-700 civarında.

İç savaş için teşkil edilen milis kuvvetleriyle PKK'nın gençlik yapısı YDGH birlikte silahlı eğitime tabi tutuluyor.

PKK'lıların şehirlerde ve karayollarında ellerinde silah, araçlarla kol gezdiklerini, sürekli halka göz dağı verdiği haberleri geliyor.

Bütün bunlar PKK’nın iç savaş hazırlığıdır. Sözde “çözüm süreci” bittiğinde derhal iç savaş başlayacaklarını, savaş başlayınca pikap araçların getirilmesi gereken yerleri ve zamanı, kimlerden talimat alacaklarını bile belirlemişler.

Pikapların üzerine ellerinde hazır olan uçaksavarları raptedeceklermiş. Uçaksavar ve füzelerin raptedileceği pikap araçların plakaları bile hazırlanmış. 

PKK, Bölgede Devletle Otorite Mücadelesi Veriyor

Bölgede PKK’nın “asayiş timleri” askeri bir düzen içinde kolluk görevi yapıyor. Yaşananlar ve bölgeden gelen haberler, bölgede alan hakimiyetinin büyük ölçüde PKK’nın eline geçtiğini göstermektedir.

Bölgede kitleler önce polis sonra da YDGH adlı PKK’nın silahlı kolluk gücü tarafından kimlik kontrolünden geçirildiği fotoğraflarıyla birlikte medyaya düşmüştür.

PKK’nın kendi maliyesini kurup, vergi topladığına yönelik somut haberler geliyor.

Askerle çatışırken ölen teröristler için “şehitlikler” yapıldığı ve kitlesel katılım ile bu sözde şehitliklerin açıldığına yönelik görüntüler yayınlanıyor.

PKK unsurları, bölgede legal bir STK kadar kolay ve rahat hareket etmektedir.
PKK/HPG teröristler için yeni “şehitlik”ler açılmaktadır. Teröristler açacakları şehitlik için toplandıkları Meydana Kolya Yaylası’na her zaman olduğu gibi üniformalı silahlı ve araçlarla gitmektedirler.

Daha önce yaşanmış olan Habur vakasından da vahim olaylar yaşanmaktadır.

            AKP iktidarı, kafasını kuma gömmüş, gaflet ve dalalet içinde milletin ve devletin başına gelecekleri seyrediyor. Bütün bu rezaletlere, iktidar, kendisinden başka kimsenin inanmadığı “Çözüm Süreci” için katlanıyor.

            AKP’nin “Çözüm Süreci” Rehaveti PKK’yı Güçlendirdi

Güneydoğu’da yaşanan gelişmeler ve örgüt yöneticilerinin yaptığı açıklamalar, çözüm süreciyle birlikte kırsal kesimdeki silahlı eylemlerini durduran PKK’nın, şehir merkezlerinde isyan eylemleri için bütün hazırlığının tamamladığını gösteriyor.

AKP’nin umut bağladığı “Çözüm Süreci”, PKK için ‘yeniden diriliş ve toparlanma’ olarak görüldü. Bu bağlamda örgüt, şehir merkezlerinde faaliyet gösteren KCK’ya bağlı bütün kurum ve kuruluşları güçlendirdi.

Terör örgütü, yeni dönem stratejisi çerçevesinde, eylemlere karışmamış bazı örgüt mensupları şehir merkezlerine konuşlandırdı.

PKK, terör sorununun bitmesi için başlatılan sözde çözüm sürecini adeta bir diriliş ve toparlanış hamlesi olarak gördü. Örgütün silahlı mücadeleye başladığı 1984 yılından bu yana, ilk kez bu kadar kısa sürede bu kadar çok sayıda gencin dağa çıktığı belirtiliyor. Dağa çıkan gençlerin bir kısmının eline silah verilip Kuzey Irak’taki kamplara gönderilirken bir kısmı kısa bir eğitimin ardından şehirlere geri gönderiliyor. Bu gençler, şehir merkezlerinde hücre yapılanmasına sahip Öz Savunma Birlikleri’yle (ÖSB) irtibatlı olarak çalışıyor.

PKK’nın yeni stratejisi Kandil’de yapılan ve bütün yöneticilerin katıldığı 4. Stratejik Mücadele Dönemi toplantısında kendini gösterdi. Örgüt yöneticilerinden Duran Kalkan’ın talebi doğrultusunda şehirde yeni bir yapı kurulmasına karar verilmişti. Ardından Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) ile Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) güçlendirildi. Dağa götürülen gençlerden bazıları ÖSB olarak şehirlere geri gönderildi. Güvenlik güçlerinin tespitlerine göre, PKK’nın eğitim vererek şehre gönderdiği ÖSB’li sayısı 700’ü aştı. Örgüt bu sayıyı 2 bine çıkarmak için yoğun bir çalışma içerisindedir.

PKK, “çözüm sürecinde” kitle katliamları hariç bütün örgütsel faaliyetlerini artırarak sürdürmüştür. TSK’nın baskısından uzak, adeta fiili bir meşruluk temelinde hareket ettiği için de halktan da büyük destek görmektedir.

Hükümetin çözüm, barış, göz yaşı edebiyatı altında yürüttüğü süreç, PKK’yı tarihinde olmadığı kadar güçlendirmiştir.

            PKK Çekilmiyor Aksine Örgüte Katılımlar Sürüyor!

 Bölgede PKK yandaşı olmayan halk ve korucular, "Hiç çekilme olmadı, bilakis artı kadrolar geldi şehirlere, köylere yanı başımıza silahlarıyla yerleşti" diyorlar.

            Başbakan Erdoğan çekilmenin %15 ile 20 arasında olduğunu söylüyor. Şu sözler bizzat Başbakan Erdoğan’a aittir, "Türkiye’yi terk konusunda verilmiş sözler yerine gelmiş değildir. Çok basit anlamda, o da çocuk, yaşlı, kadın gibi yüzde 20 çekilme gibi bir durum var. Bunun dışına çıkma diye bir şey söz konusu değil" açıklaması yapmıştır.

            Gerçekte çekilme yok örgüte katılım var. Şu sözler terörist Cemil Bayık’a aittir: "Eğer hükümet çözümde ısrarlı olsaydı, topluma çözüm programı sunsaydı, toplumun güveni olurdu ve tutup da insanlar köylerinden, şehirlerinden çıkıp bu süreçte gelip gerillaya katılmazdı”.

Terörist Bayık da sürecin ilk aşamasında PKK verdiği sözleri yerine getirerek kendi atması gereken adımları attı ama hükümet adım atmaya başlamadığını söylüyor.

AKP çözüm ortağı PKK’yı, PKK da sözleşme yaptığı AKP’yi verilen sözleri yerine getirmemekle suçluyor.

Cemil Bayık öncelikle karşılıklı mutabakat kapsamında, çekilmenin bitişine dair bir tarihin belirlenmediğini söylüyor: “Hiçbir zaman PKK şunu söylememiştir: 'Biz, geri çekilmeyi Newroz'la başlatıp, 1 Haziran'da tamamlayacağız, Kuzey'de tek bir gerilla kalmayacak, bunun üzerine ikinci aşama başlayacak'. Kesinlikle ne böyle bir anlaşma vardır, ne böyle bir belge vardır.”

Demek ki Başbakan Erdoğan’ın “kimseyle pazarlık yapılmadı, hiçbir söz verilmedi” ifadeleri doğru değilmiş.

PKK Tehdit Ediyor, AKP Sineye Çekiyor!

PKK'nın, hükümet adım atmazsa 1 Eylül'den itibaren, sokak eylemlerine başlayacağını açıklamış bulunmaktadır. MGK’da görüşülen bir rapora göre PKK’nın 1 Eylül’den itibaren kitlesel sokak gösterilerine geçileceği, günlük yüz, haftalık bin eylem planlandığı bilgileri ortaya çıkmıştı.

Yapılacak eylemlerin niteliklerinin çok daha farklı olacağı anlaşılıyor. Bunlar resmi kurumlara, polis ekiplerine, eğitim kurumlarına, bankalara parça tesirli bomba atma, ‘barış talebi’ni gerekçe göstererek yürüyüşler, mitingler düzenleme ve oturma eylemlerine hız verilmesi gibi hususlardır. Gençlerin askere gitmemesi, devlet memurlarının iş yavaşlatması, halkın vergi vermemesi, öğrencilerin okulu ve dersleri boykot etmesi gibi adımlar da görülebilir.

PKK ve KCK’nın manşetlere düşen açıklamalarında şu ifadelere yer verilmiştir: “AKP hükümeti önümüzdeki günlerde adım atmayıp süreci bitirme noktasına getirirse, HPG olarak, yeniden savaş pozisyonu almaya ve etkili bir biçimde devreye girmeye hazırız”.

Bayık da bu bağlamda istediklerinin yapılmaması halinde çekilmeyi durdurup geri dönmelerin de başlayacağını söylüyor. Bayık şunları söylüyor: "Ve hatta böyle devam ederlerse geriye gelen güçler nasıl geldilerse öyle de tekrar Kuzey’e giderler. Onun için zamana oynamamaları gerekir, oyun oynamamaları gerekir… Aksi takdirde korkunç sorunlar yaşanabilir"

            PKK, Öcalan tarafından yapılan açıklamalarda, Hukuk, Sosyo-ekonomik Gelişme, Misak-ı Milli, Kadın Özgürlüğü, Ekoloji, Sivil Toplum, Güvenlik, Hakikatleri Araştırma ve İzleme komisyonları kurulmasını istiyor.  Bayık, "Eğer bu sekiz komisyon kurulur, çalışır, yasalar oluşturulursa bunları parlamentoya getirirse, parlamento tartışır bunları yasalara dönüştürürse, bu hem Kürt sorununu çözecek, hem Türkiye'yi demokratikleştirecek, hem de ikinci aşamada devlet ve hükümet üzerine düşen görevi yerine getirmiş olacak, ikinci aşama tamamlanmış olacak. Bununla normalleşme sürecine geçeceğiz."

 Bayık ayrıca süreci takip edecek bir komisyonun oluşturulması gerektiğini, bu komisyonun hem devletin hem de PKK’nın attığı adımları denetlemesi gerektiğini de söylüyor.

Devletin, PKK’nın kurulmasını istediği komisyon tarafından denetlenmesini istiyor. Diğer yandan Bayık, “Önder Apo'nun yoldaşlarıyla görüşmesi gerekiyor, Türk basınından gidenlerin olması gerekiyor, akademisyenlerin gitmesi gerekiyor, sivil toplum kuruluşlarından, siyasetçilerden gidenlerin olması gerekiyor" diye taleplerini dile getiriyor.

Akil İnsanlar grubunun hazırladığı raporların yayınlanması da PKK'nın talepleri arasındadır. Bayık ayrıca baraj ve kalekol inşaatları ile, PKK’lıların çekildiği bölgelere asker ve korucuların yerleştirilmesinin, cezaevlerinde hâlâ çok sayıda Kürt siyasetçinin bulunmasının sürece aykırı olduğunu belirtiyor.

Bu taleplerin ne anlama geldiği açıktır. PKK terör örgütünün Devleti de kendileri gibi çete olarak gördüğü anlaşılıyor. PKK tehdit ediyor, emir veriyor, dayatıyor. Çözüm edebiyatçıları ve iktidar sineye çekiyor ve seyrediyor.

Kitle katliamcı, terörist Öcalan’ın sözlerini kampanyalar eşliğinde Nevruz’da halka okutanlar, Paris’te katledilen teröristler için Diyarbakır meydanında kitlesel tören düzenleyenler, Güneydoğu’da “Kuzey Kürdistan” konferansını toplayanlar, terörist ele başısının isteğiyle komisyonlar kuranlar kırk beş bin yurttaşın katilinden halk kahramanı çıkarmışlardır.

Bölge her şeye açık haldedir. Hiç kimsenin bölgede hiçbir şekilde garantisi yoktur. Gelinen aşama tehlikeli ve vahimdir. AKP iktidarı gaflet, dalalet ve sorumsuz tavırları süratle terk etmelidir.


Kaynak: Haber29.NET
Yorumlar (0)
2
az bulutlu
Namaz Vakti 19 Nisan 2024
İmsak 03:58
Güneş 05:31
Öğle 12:26
İkindi 16:11
Akşam 19:12
Yatsı 20:38