banner333

banner309

Özcan Yeniçeri'den Basın Açıklaması

MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri,Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır Seyahati Konusunda Basın açıklaması yaptı.

Siyaset 19.11.2013, 11:33 19.11.2013, 11:35
Özcan Yeniçeri'den Basın Açıklaması
banner400

 Basın açıklaması aşağıdaki şekilde;

            MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin 18.11.2013 Tarihinde Barzani, Erdoğan ve Diyarbakır Seyahati Konusunda Yaptığı Basın Toplantısının Metnidir

             Bölünmeyi Öcalan’la Açmak Barzani’yle Taçlandırmak

            Barzani, Şivan Perver ile birlikte Diyarbakır’a geldi. Toplu nikâh törenleri kıyıldı. Görüşmeler ve konuşmalar yapıldı. Bütün bunlar, uzun süredir İmralı’yla sürdürülen görüşmeler konusunda karşılaşılan sıkıntıların ardından gerçekleşti.

            Barzani gelmeden Türkiye kamuoyu ve medyasının hazırlanması için büyük bir kamu diplomasisi yürütülmüş bu bağlamda da Diyarbakır meydanından Atatürk’ün "Ne mutlu Türküm Diyene" sözleri sökülmüştür.

            Bu durum, AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın Barzani’yle ilişkilere verdiği önemin göstergesidir.

            Yerel seçimlerin yaklaştığı, İmralı’nın Kuzey Suriye üzerinden “stratejik” taleplerde bulunduğu bir süreçte Barzani’nin Diyarbakır’a çağrılması bu bakımdan dikkat çekicidir. Mısır ve Suriye’de devre dışı kalan, İmralı’yla ilişkileri gerginleşen AKP’nin bunu Barzani ve Maliki ekseniyle telafi etmeye çalıştığı anlaşılıyor.

            Tayyip Erdoğan’ın 21 Martta Diyarbakır’da Öcalan’la başlattığı açılımı Barzani’yle “taçlandırmaya” çalıştığı görülüyor.

Görüşme Yeri Olarak Diyarbakır’ın Seçilmesi Manidardır!

Yalçın Akdoğan’a göre Diyarbakır'da bir Türkiye şehridir, bunu başka bir yere çekmemek gerekiyor. Oysa Diyarbakır’a çok farklı bir anlam yükleyen iktidarın bizzat kendisidir.

O Diyarbakır ki, orada hükümetin gözetim ve denetimi altında “Kuzey Kürdistan” adı altında konferansı toplanmıştı.

Bebek katili Öcalan’ın Nevruz mesajı Diyarbakır’da halka okunmuştur.

Paris’te öldürülen ve Diyarbakırlı olmayan üç terörist için de Diyarbakır’da gövde gösterili tören düzenlenmişti.

Yine Recep Tayyip Erdoğan  "İnşallah BOP gerçekleşir ve Diyarbakır BOP'un parlayan yıldızı olur" diyerek Diyarbakır’a özel bir anlam yüklemiştir.

Mesut Yılmaz AB’nin yolunun “Diyarbakır’dan geçtiğini” söylemişti.

Erdoğan/Barzani buluşmasını Diyarbakır’da yapmanın bir yerlere mesaj vermek anlamına geldiği açıktır. Bu bakımdan Barzani’nin Diyarbakır’a davet edilmesi manidardır.

            Genel Af Süreci!

            Bölgeden bu görüşmeler öncesi ve sırasında yansıyan görüntüler ile ifade edilen sözler ise son derece ilginçtir.

            Nikâh töreni sırasında Barzani ve Erdoğan’ın başlarına konfeti yağmıştı. Tayyip Erdoğan önce kendi üzerine sonra da Barzani’nin üzerine dökülen konfetileri temizledi. Erdoğan’ın Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani için ziyaret sırasında söyledikleri de dikkat çekiciydi. Erdoğan Allah'a dine İslam dininin önderine inanmış Müslüman milletinde nasıl ki doğruluk dürüstlük ve sadakat varsa bütün bu özellikler Molla Mustafa Barzani’de de vardır dedi.

            Tayyip Erdoğan’ın baba Barzani’yle ilgili sözleri bölgede uzun yıllardır yaşananlara bakışını da özetler nitelikte olduğu için önem taşımaktadır.

Başbakan Erdoğan “Yeni süreçte Diyarbakır'ın hakem” olmasını istemesi ilginçti. Böylece Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’a süreç ile ilgili özel bir misyon ve anlam yüklemiş olmaktadır. Yine Tayyip Erdoğan "Dağdakilerin indiğini cezaevlerinin boşaldığını 76 milyonun kucaklaştığını göreceğiz" dedi ki, bunun da PKK/KCK ve bilumum bölücü unsurlar için genel af anlamına geldiği de açıktır. Bu sözler ‘rüşvet-i kelam’ türünden edilmiş sözler değilse seçim öncesi bir genel affın kapıda olduğu söylenebilir.

Atalay, Başbakan’ın bu sözlerine şöyle bir açıklama getirdi. ‘Çözüm sürecinin özü şu; terör bitecek, silahlar teslim edilecek, ondan sonra siyaset grubu gerekeni yapacak. Siyaset grubunun gerekeni yapması boyutunda eve dönüşler, siyasete katılma, cezaevlerinin durumu, daha doğrusu içerde ve dışarıdaki terörle ilgili unsurların, o insanların hayata kazandırılması, evlerine dönüşü, rehabilitasyonu her şey bunun içinde’.

Önce silahsız sınır dışına çekilmeye karşı çıkan, sonra da çekilmeyi tamamen durduran terör örgütünün silah bırakmasını, terörden vaz geçmesini ve dağdan inmesini beklemek AKP’ye has bir saflık örneği olsa gerek.

Barzani Artı Erdoğan = Kürdistan

Diğer yandan Tayyip Erdoğan’ın Barzani'yi selamlarken “Kürdistan” ifadesini kullanması ciddi bir mesajdır. Beşir Atalay, "Kürdistan kelimesini kullanıp kullanmamayı tartıştık ve bugün kullanıldı" dedi ve “bugün burada hepsi kullanıldı, bütün sınırları aşıp gidiyoruz, çözüm süreci yürüyor” diye ilave etti. Bu mantığa göre “Bağımsız Birleşik Kürdistan” denilmiş olsa bölge tümüyle rahatlayacak ve çözüm süreci gerçek misyonu olan çözülmeyi tamamlamış olacaktır.

Başbakanın şimdiye kadar "Kuzey Irak Yerel Yönetimi" tabirini kullanırken
şimdi "Kürdistan'dan" söz etmesi bu bölgenin adım adım bağımsız bir devlete
dönüştürülmesi çabalarına AKP’nin de destek olabileceği, hiç değilse karşı çıkmayacağı izlenimi uyandırmıştır.

Başbakan Erdoğan’ın bölgenin “yüz yıl önce cetvelle sınırlarının çizildiği”ne işaret ederek, ortak geleceğin sınırlarla çizilemeyeceğine vurgu yapması da mevcut sınırların tanınmadığı anlamına gelmektedir. Bölgede mevcut sınırlardan birisi de Türkiye Cumhuriyeti’nindir. TC’nin Başbakanı ‘ortak gelecek sınır kabul etmez’, diyor. Barzani’nin de aynı duyguları taşıdığı biliniyor.

Barzani’nin Rüyası

Barzani daha birkaç yıl önce Türkiye’nin Kuzey Irak’taki PKK kamplarına düzenlediği hava saldırıları devam ederse “artık sessiz kalmayacağız” demiştir. Mesut Barzani, Türkiye’nin sorununun “PKK veya Kerkük olmadığını sadece ve sadece Kürt Halkının varlığı” olduğunu söylemiş birisidir.

AKP’nin yere göğe sığdıramadığı Barzani’nin açıkça “Eğer Türkler Kerkük’e müdahale ederlerse biz de Türkiye’nin güneydoğusuna müdahale ederek karşılık veririz. Biz de Diyarbakır’ın ve diğer kentlerin içişlerine karışırız” dediği hafızalardan silinmiş değildir. Barzani’nin PKK’yı nasıl gördüğü de şu sözleri arasında vardır: “PKK ile bir daha savaşmayacağız. Kendi ulusal kültürel haklarını isteyen bir Kürt guruba karşı silahlı eyleme kalkışmayacağız”.

Barzani de tıpkı Başbakan Erdoğan gibi Kürtlerin ortak geleceği için sınır kabul etmiyor. Bir süre önce Barzani’yle ilgili olarak şunlar ifade edilmişti. Kürdistan'ın dört parçasını kapsayan büyük Kürdistan gece gündüz onun hayallerini süslüyor. O, büyük Kürdistan'ın hesabını yapıyor. Barzani'nin rüyası Türklerin, Arapların ve Farsların kâbusudur. Barzani daha şimdiden kendi rüyasından söz ediyor ki, Türkler, Araplar ve Farslar onun rüyasına alışsınlar. Eline fırsat geçtiği ve dünya konjonktürü uygun olduğu an, o rüyasının gerçekleştirilmesini talep edecek".

Barzani, Erbil’de Türkiye’nin 21 ilini Kürdistan olarak gösteren bir haritanın önünde oturmaktadır.

Barzani, kendisine yöneltilen  "Büyük Kürdistan için, Kürdistan'ın diğer parçaları için de çalışacak mısınız?"  sorusuna "Kürt halkı tek bir millet, tek bir ulustur. Fırsat bulduğum ve gücümün yettiği her yerde, kendi milletim, ulusum ve kardeşlerim için çalışacağım” diyor.

Barzani Kürt derken de bunu dini ya da etnik temelde değerlendirmiyor.  O. Kürt halkını “tek bir millet, tek bir ulustur” diyerek birleştiriyor.

Bütün bunları yok sayarak Barzani’yle bu tür ilişki içine girmek AKP’ye özgü bir davranış biçimidir.

Barzani’nin Taçlandırdığı Süreç

Başbakan Erdoğan Barzani’yi Diyarbakır’a “çözüm sürecini taçlandırmak” için davet ettiğini söylemişti. Yalçın Akdoğan da buna paralel bir açıklama yaparak: "Mesut Barzani'nin burada özgül bir ağırlığı var. Bölgede sempati ile karşılanan bir isim, bölgede de birçok kişi tarafından iyi karşılanmaktadır”.

Barzani/Erdoğan buluşmasının –diğer faktörler bir yana- çözüm süreci için gerçekleştirildiği anlaşılıyor.

AKP’nin "çözüm” diye pazarladığı süreç, her şey bir yana, Türkiye'nin bir iç meselesidir. Böyle bir konuda Barzani'den destek istenmesi onun Türkiye'nin bir iç meselesine karışmaya davet edilmesi anlamına gelmektedir. Bölge halkına ve dünya kamuoyuna böyle bir görüntü verilmiş olmaktadır.

Barzani'nin Diyarbakır'a Peşmerge üniformasıyla gelmesi de ilginçtir. Bu kıyafet onun bağımsız bir silahlı kuvvetin komutanı olduğunun simgelemektedir.

Türkiye’nin seçim sürecine girdiği Barzani’nin de PKK/PYD ikilisiyle ilişkisinin en kötü olduğu bir zamanda bu görüşmenin gerçekleştirilmiş olması da bir başka dikkat çekici husustur. Bu şartlar altında Erdoğan/Barzani ikilisinin Diyarbakır buluşmasının çözüm denilen sürece nasıl bir katkısının olacağını önümüzdeki günler ortaya çıkacaktır.

Bu arada Barzani’nin Diyarbakır ziyareti öncesi PKK’nın Nusaybin saldırısı da dikkatle not edilmesi gereken bir gelişmedir.

AKP iktidarı her şeyi çözüm ya da barış denilen süreçle ilişkilendirildiğine göre, öncelikle bu sürecin geldiği aşamaya bir bakmak gerekir.

Bunu şu kriterlere göre değerlendirmek mümkündür.

- Çözüm sürecini başladığından bu yana PKK’nın, eylem ve şiddet kapasitesi azaldı mı, arttı mı? 

- Çözüm süreciyle birlikte PKK’ya katılımlar azaldı mı, arttı mı?

- Teröristlerin sınır ötesine çekilmesi hangi ölçüde gerçekleşti?

- PKK bölge halkından, Çözüm Süreci öncesinde mi, yoksa bugün mü daha fazla destek görmektedir?

Bu ve buna benzer sorulara sözüm ona çözüm adına olumlu cevap vermek mümkün değildir.

Aslında AKP Hükümeti, PKK’ya paket üstüne paket hazırlarken PKK da “merkezi komutanlık”, “profesyonel gerilla” gibi hazırlıklar yaptığını cümle aleme duyurmuştu.

Tayyip Erdoğan, hükümetine bir zamanlar alenen küfür eden Osman Baydemir’i makamında ziyaret ederken, Baydemir’in nikah törenine gelmemiş ya da gelememiş olmasını birileri anlamalıdır.

Cenazeler Gelmiyor Söylemi!

            Bugün yalnız cenazeler gelmiyor ama bölgede PKK’nın otoritesi de giderek daha fazla taban buluyor ve kökleşiyor. PKK örgüt otoritesini her alanda güçlendiriyor. PKK yalnız “asayiş birlikleri”, “paralel devlet” örgütlenmesi yapmıyor aynı zamanda haraç toplayan “mali” üniteleriyle değil her alanda bölgede sessiz ve derin bir hâkimiyet kurmaya çalışan bir örgüt haline geliyor.  PKK, Devlete “karakol yapma”, korucuları dağıt, baraj yapma, şehirlerdeki kitle ayaklanmasıyla görevli yapılar olan KCK’lıları tanı diyor. Daha açıkçası PKK, devlete ‘örgüt terör yeteneğini geliştirsin buna dokunma’ diyor. AKP ise “süreç zarar görmesin” diye bölgede olan bitene ses çıkarmıyor.

            Gençler ölmüyor ama devlet otoritesi örseleniyor. PKK silahlarıyla, eğitimiyle, kamplarıyla, gümrük kapılarıyla devletleşiyor.

Bugün gelmeyen ölümlerin yarın talepler yerine getirilmeyince daha da büyümesi halinde AKP hükümetinin bu defa hangi gerekçeye sığınacağını doğrusu kamuoyu merak ediyor. AKP, PKK’yı daha büyük bir tehdit haline getirmiştir. Suriye’deki gelişmeler bunun kanıtıdır.

KCK Kongragel’in tutum belgesinde ise aslında her şeyi özetlenmiştir.

            Tutum belgesinin 6. Maddesi “çeşitli güçlerden gelebilecek saldırılar karşısında aktif savunmaya hazırlıklı olması…” gerektiğini yazıyor. Çekilmeye nasıl bir anlam yüklediklerini ise şöyle açıklıyorlar: “Kürdistan’da gerilla güçlerinin ‘Medya Savunma Alanları’na planlı ve kademeli bir şekilde geri çekilmesi…” olarak tanımlıyorlar.

            “Hükümet üzerinde siyasal baskı oluşturmak üzere halk serhildanları temelinde tüm toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesi…Bütün Türkiye genelinde…Yoğun bir eylem ve örgütlenme çalışması içinde olunması…”

Kaldı ki “çözüm süreci”nde AKP iktidarının muhatap aldığı terörist odaklar “çekilme durduruldu”, “süreç tıkandı”, “sürecin sırat köprüsünde”, “demokratikleşme paketi sürecin bittiğinin deklarasyonudur” şeklinde açıklamalar yapmışlardır.

Çözüm sürecinin gerçek muhatabı terör örgütüydü. Terör örgütü de çözüm/çekilme sürecinin bittiğini açıklamış bulunmaktadır. AKP bu durumu kamuoyundan saklıyor.

AKP, “çözüm süreci”nde PKK ile içine düşürdüğü çıkmazdan kurtulmak için Öcalan yerine bu defa Barzani’nin “özgül ağırlığından” yararlanmaya çalışıyor.

Tayyip Erdoğan, Barzani/Perwer üzerinden yerel seçimler için Güneydoğu’da seçim mesajı veriyor. Barzani, üzerinde “ağırlığı” olduğu aşiretlere AKP’nin desteklenmesi için işaret vermiş olmaktadır.

 Tayyip Erdoğan, AKP’ye oy devşirmek uğruna Barzani’yi bölgede daha da güçlendirecek adımlar atıyor. AKP, güçlendirilmiş Barzani’nin Türkiye’nin başına ne tür gaileler açacağının hesabını ise yapmıyor.

AKP’nin Çarpık Zihniyeti

Başbakan Erdoğan, 12 Eylül cuntasının astığı Mustafa Pehlivanoğlu adlı ülkücünün mektubunu okuyarak gözyaşı dökmüştü. Tayyip Erdoğan gelinen aşamada bu defa da Ahmet Kaya’nın yurt dışında ölmesinden söz ederek insanların acıma duygularını siyasi amaçları için sömürmektedir.

O, Ahmet Kaya ki Türkiye’den kaçarken yanında ne getirdiği sorulduğunda “Arabam şerefsizlerin ülkesinde kaldı” demişti. Paris’teki bir konserine girilen kapıya “Türkler ve köpekler giremez” tabelasını, yine Ahmet Kaya astırmıştır. Bu adam, Berlin ve Münih’te bebek katili Apo’nun posterinin altında sahneye çıkmıştır.

İşte Ahmet Kaya’nın muhtelif şarkılarından bir kaç mısra: “Kafama sıkar giderim”, “Mavzerlere sarılan ellerimi Zincirlere vur güçün yeterse”, “Dağlardan hesap sorulmaz”, “Ellerimde patlamaya sabırsız mavzer olsun”, “Tabancamı unutmuşum helada”, “Dağlarda Ölmek İsterim”, “Hastır çeker yılan bana”.

Dağ, şiddet, mavzer ve tabanca içerikli bu şarkıların terörist odaklara yakıt sağlamaktan başka hangi sanata hizmet ettiğini birilerinin açıklaması gerekmektedir.

Başbakanın öve öve bitiremediği, Cumhurbaşkanının ise ödüle layık gördüğü şahıs işte budur. Devletin birliği ve milletin bütünlüğü birilerinin siyasi geleceğine alet edilmemelidir.

Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Ahmet Kaya’ya ödül verilmesi konusunu, başında bulunduğu devlet ve millet adına yeniden gözden geçirmeye davet ediyorum!

AKP zihniyeti, millete hakaret eden bu şahsa övgü ve ödül vermekte de hiçbir sakınca görmemiştir.

Vatandaşa hakaret eden bir bürokrat valilik makamında tutulmakta, millete “şerefsiz” diyen şahıs en yüksek makamdan ödül almakta, hükümete alenen küfür eden belediye başkanına, makamında onur vermekte beis görmeyen bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. Bu millet bu iktidara layık değildir.

Bir zamanlar demokratik açılım için ABD’li Kevin Costner’den medet umanlar şimdilerde de Şivan ya da Tatlıses gibilerden yardım beklemektedirler. Ne diyelim “denize düşen yılana sarılır”.

Bütün bunlar alenen ve kamuoyunun önünde gerçekleşmektedir. Türk Milleti, onuruna yönelik bu saldırılara herhalde gerekli karşılığı verecektir.




Kaynak: Haber29.NET
Yorumlar (0)
2
az bulutlu
Namaz Vakti 25 Nisan 2024
İmsak 03:47
Güneş 05:22
Öğle 12:25
İkindi 16:13
Akşam 19:18
Yatsı 20:46