banner333

banner309

09.09.2025, 10:39 5

Köklerimiz Rüzgârda Savrulmasın

Birkaç hafta öncesiydi…
Köprübaşı Edebiyat Dergisi’nin Eylül sayısında “Geleneklerimiz”
konu başlığıyla alakalı bir yazı göndermemi istedi Rukiye hanım.
Modern çağın, hızla öğüten bir değirmen gibi kültürümüzü,
göreneklerimizi, toplumsal dokumuzu aşındırdığı bir dönemde
böylesine anlamlı bir başlığın seçilmesi beni hem düşündürdü hem
de heyecanlandırdı.
Çünkü gelenek, bir milletin hafızasıdır. Nesiller arasında köprü
kuran, bizi biz yapan değerlerin adıdır. Bayram sabahında uzatılan
taze pide kokusudur, düğünlerde yankılanan davul zurnadır, misafir
için serilen en temiz sofradır. Dededen toruna aktarılan her davranış,
aslında kimliğimizin sessiz bir nişanesidir. O sebeple yaşamalı ve
yaşatılmalıdır.
Aşağıda okuyacağınız yazıyı Köprübaşı Edebiyat Dergisi için
kaleme almıştım. Bu hafta, kıymetli köşemin okurlarının da bu
satırları okumasını istedim. Bu nedenle yazımı burada da paylaşıyor,
hepinize keyifli okumalar diliyorum.
“Kültür dediğimiz şey, yalnızca ansiklopedilerin soğuk sayfalarında
duran bir bilgi yığını değildir. O, evimizin eşiğinde duran
ayakkabıların tertibinden, bayram sabahı kapı tokmağına bırakılan
şeker kâsesine kadar hayatın içinden süzülüp gelen, canlı ve sıcak
bir nehirdir.
Gelenek ve göreneklerimiz ise o nehrin yatağıdır; yol gösterir, yön
verir, bizi biz yapan çizgiyi korur.
Peki neden böyle bir giriş yaptım?
Anlatayım efendim… Okumakta olduğunuz Köprübaşı Edebiyat
Dergisi’nin yayın kurulu, bu sayıda “Geleneklerimiz” başlığı
üzerine yazmamızı talep etti. Konu tarafıma iletildiğinde içimdeki
sevinç güvercinleri birden havalandı. Çünkü “gelenek” ve
“görenek” kavramları, bizi biz yapan değerlerin ta kendisidir.
Bu iki sihirli kelime üzerine yazılacak o kadar çok şey var ki…
Modernleşme ve küreselleşme elbette yaşamımızı değiştirdi. Göçle
büyüyen şehirler, dijitalleşen gündelik hayat, hızla yenilenen
alışkanlıklar… Kıyafetlerimizde feraceden pardösüye, yemeniden
şapkaya uzanan bir dönüşüm; eğlence anlayışımızda meydanlarda

halk oyunu figürlerinden çevrim içi listelere doğru bir kayış… Evet,
görünüş değişti. Ama maharet, özün yerinde kalmasında.
İşte o öz: Aile büyüklerine saygı, komşuya “bir kap” paylaşmak,
misafire ikramda kusur etmemek. Bayram sabahı el öpmek, göz göze
gülümsemek. Düğünde davul-zurna eşliğinde halaya durmak, kınada
avuç içini “yakut rengine” boyamak, taziyede omuz verip bir lokma
sıcak çorbayı paylaşmak. İmece usulü bağ bozumu, ahilikten miras
“dürüst kazanç”, aşure kazanının çevresinde çoğalan bereket…
Türkülerimizin uzun havası, mani söyleyen ninelerimizin incelikli
dili… Bunlar değişmedi; değişmemesi de gerekir.
Kültürel miras, geçmişle gelecek arasında kurulmuş sağlam bir
köprüdür. O köprünün taşları tek tek şunlardır:
 Kimlik: “Nerelisin?” sorusuna yalnızca bir ilçe adıyla değil,
bir yemek, bir türkü, bir adetle cevap verebilmek.
 Dayanışma: İyilikte yarışmak; düğünde sevinci, afette
yükü,cenazede acıyı bölüşmek.
 Cazibe: Yöresel lezzetler, el sanatları, halk oyunlarıyla hem
gönülleri hem şehirlerimizi canlandıran bir turizm çekimi
oluşturmak.
Bugün değişen dünyanın rüzgârına karşı köklerimizi daha sıkı
sarmamız gerekiyor. Çünkü kültür, kullanılmadığında solan bir çiçek
gibidir.
Bayramlaşmayı tatile, komşuluğu sadece apartman WhatsApp
grubuna, düğünü sırf bir salon “programına” indirgersek; anlam
incelir, bağ zayıflar.
Oysa biz biliyoruz: Bir sofranın etrafında toplanan aile, bir
mahallenin tek yürek olup kaldırdığı omuz, bir türkünün nakaratında
birleşen kalabalık—bütün bunlar bizi ayakta tutar.
Gelin, bazı küçük ama etkili adımlarla bu zenginliği diri tutalım:
 Evde büyüklerin dilinden masal, menkıbe ve türkü eksik
olmasın; çocuklar “neden böyle yaparız?” diye sorduğunda
sabırla anlatalım.
 Yerel derneklerin, belediyelerin halk oyunları, ebru, hat,
bağlama kurslarını takip edip gençlere yön gösterelim.
 Düğün, kına, asker uğurlaması gibi törenlerimizde gösterişe
değil, anlama yaslanalım; ritüelin ruhunu koruyalım.
 Yöresel yemek tariflerini dijitalde arşivleyelim, aile
reçetelerini yitirmeyelim.

 Bayramları “deniz-kum”dan ibaret görmeyip, birleştirici
yüzünü—ziyaret, helalleşme, gönül alma—öne çıkaralım.
Unutmayalım: Kültür, yalnızca geçmişin hatırası değil, yarının
pusulasıdır.
Geleneklerimizi bugünün diliyle yaşayabildiğimiz ölçüde,
çocuklarımızın gözünde parlayan o ilham kıvılcımını büyütebiliriz.
Son söz: Köklerimizi gençlere emanet etmek, onlara sadece “ne”yi
değil “neden”i de anlatmakla mümkün. Onları yanımıza alıp bayram
ziyaretine götürelim, bir halayın ilk adımını gösterelim, bir türkünün
hikâyesini fısıldayalım. Çünkü bir milletin geleceği, kültürünü
yaşayarak öğrenen çocukların avuçlarında filizlenir. “
Köklerimizi rüzgâra bırakmayalım; gölgesinde serinleyeceğimiz o
ulu ağacı hep birlikte büyütelim.

Yorumlar (0)
3
hafif yağmur
Namaz Vakti 09 Eylül 2025
İmsak 06:06
Güneş 07:37
Öğle 12:28
İkindi 14:48
Akşam 17:09
Yatsı 18:35