Bana Bir Aşk Borçlusun
İstanbul’un kasvetli bir sonbahar sabahıydı. Gökyüzü griye çalan bir mavilikte ağlıyordu sanki. Yağmur, Kadıköy’ün taş kaldırımlarını döverken, Nazlı içindeki boşluğun rüzgarını yürüdüğü her adımda daha çok hissediyordu. Beş yılını verdiği adam, Engin, dün gece hiçbir açıklama yapmadan çekip gitmişti. Sadece kısa bir not: “Bana bu şehir dar geliyor, seni sevdim ama kendimi daha çok sevmem gerek.”
Nazlı, Kadıköy’de küçük ama kendine ait bir çiçekçi dükkanı işletiyordu: "Aşkın Çiçekleri". Çiçeklerin diliyle konuşmayı, insanlara onların duygularını aktarmayı seviyordu. Ama artık kelimeler de, çiçekler de ona suskundu.
Bir gün, dükkanın kapısından içeri bir adam girdi. Elinde bir ajanda, yüzünde yorgun ama samimi bir gülümseme vardı. Adı Baran’dı. Tiyatro oyuncusuydu, yeni bir oyunun provaları için Kadıköy’e taşınmıştı. “Yeni taşındım, balkonuma birkaç saksı çiçek istiyorum. Ama lütfen öyle gelişigüzel değil, anlatacak bir hikayesi olsun.” dedi.
Nazlı, ilk kez biri çiçeklerden hikâye istemişti. O gün begonvillerle süsledi balkonunu; “Bu çiçekler kavuşamayan âşıklar içindir,” dedi.
Baran, çiçekler geldikten sonra her gün uğrar oldu dükkana. Önce saksı toprağından, sonra yağmurdan, sonra eski filmlerden konuşmaya başladılar. Sohbetler uzadıkça aralarındaki bağ da derinleşti.
Baran’ın geçmişi de karışıktı. Üniversitedeyken büyük aşk yaşadığı Derya, bir kazada hayatını kaybetmişti. O günden beri tam anlamıyla bağlanamamış, hep sahneye sığınmıştı. Ama Nazlı’nın sessiz bakışları, onun yorgun kalbini dinlendiriyordu.
Nazlı ise hâlâ Engin’in yarattığı boşluğun içinde debeleniyordu. Baran’la olan yakınlık onu korkutuyordu.
Tam bu sırada Engin tekrar ortaya çıktı. Şehir dışından dönmüş, Nazlı’nın hayatına sanki hiç gitmemiş gibi girmeye çalışıyordu. Nazlı nefretiyle sevgisi arasında bocalarken Baran uzaklaştı. Nazlı’nın geçmişiyle yüzleşmesi gerekiyordu.
Baran’ın tiyatrosu, Tiyatro Atlas, yeni oyunu için provalara başlamıştı. Oyunun adı: “Sana Bir Aşk Borçluyum”. Senaryoyu yazan kişi ise Baran’ın liseden arkadaşı, içe kapanık ama derin düşünen bir yazar olan Yusuf'tu.
Yusuf’un kardeşi Selin, yıllardır Nazlı’nın en yakın arkadaşıydı. Baran ve Nazlı’nın yakınlaştığını görünce, Yusuf’un yıllardır gizliden gizliye Nazlı’ya hayran olduğunu itiraf etti. “O, hep seni yazdı” dedi Selin. Nazlı şaşkındı.
Bu sırada tiyatronun genç, parlak oyuncusu Ekin, Baran’a aşık olmuştu. Aralarında hiçbir şey olmamasına rağmen, Nazlı’yla olan ilişkisini kıskanıyor ve yavaş yavaş bu ilişkiyi sabote etmeye çalışıyordu. Ekin, Nazlı’yla konuşup Baran’ın aslında eski sevgilisini hâlâ unutamadığını söyledi.
Bir gece, Yusuf’un yazdığı oyunun ilk gösteriminde her şey doruğa çıktı. Baran başroldeydi. Sahnedeki karakter, geçmişindeki kadını unutamayan bir adamdı. Seyirciler arasında Nazlı, Yusuf, Selin, Ekin ve hatta Engin bile vardı.
Oyun boyunca herkes kendi hikayesini sahnede izledi sanki. Baran gözünü Nazlı’dan ayırmadan şu cümleyi söyledi:
“Ben seni sevdim… Ama sen bana bir aşk borçlusun. İçinden hiç çıkamayacağım bir borç.”
Oyun bittiğinde salon buz gibiydi. Nazlı ayağa kalktı ve alkışladı. Kalbi karmakarışıktı ama bir şey netti: Artık geçmişten kurtulmalıydı.
Ertesi gün Nazlı, Baran’la buluştu. Ona her şeyi anlattı. Engin’in geri dönüşünü, Yusuf’un yıllardır süren ilgisini, Ekin’in söylediklerini…
Baran gözlerine baktı:
“Ben Derya’yı unutmadım. Ama onunla yaşadığım şey, geçmişimin bir parçasıydı. Sen ise geleceğimin. Aşklar birbirini silmez, şekillendirir. Ama artık bu hikayeyi seninle yazmak istiyorum.”
Nazlı sustu. Çünkü kalbi bir cümle kurmuştu çoktan:
“Ben de seni seviyorum.”
Yıllar geçti. Baran ve Nazlı birlikte bir tiyatro ve çiçek kafe açtılar: "Çiçekli Sahne". İnsanlar hem oyunlar izliyor hem de kahvelerini begonvillerin arasında içiyordu.
Yusuf, Nazlı’dan tamamen vazgeçip yazarlığa odaklandı. Yeni romanı: “Yarım Kalan Cümleler” en çok satanlar listesine girdi.
Ekin, şehir dışına taşınıp kendi tiyatrosunu kurdu. Artık başrolde sadece kendi hayalleri vardı.
Engin ise bir daha dönmedi.“Bana bir aşk borçlusun…” demişti Baran bir zamanlar.
Ama artık borçlar kapanmış, kalpler karşılıklı olarak mühürlenmişti.
Ve aşk, bu hikâyede son sözü söylemişti…
İmsak | 06:06 | ||
Güneş | 07:37 | ||
Öğle | 12:28 | ||
İkindi | 14:48 | ||
Akşam | 17:09 | ||
Yatsı | 18:35 |