banner333

banner309

28.10.2025, 07:34 6

Dünden Bugüne Cumhuriyet

Bir sabah daha uyandık özgürce…
Penceremizden içeri süzülen ışık, sadece bir günün değil, bir asırlık
özgürlüğün ışığıydı.
Gökyüzü maviydi, kuşlar şakıyordu, çocuklar okullarına gidiyordu.
Belki farkında bile değiliz ama bütün bu güzelliklerin altında bir ad, bir emek,
bir inanç yatıyor: Cumhuriyet.
Yarın 29 Ekim…
Cumhuriyetimizin 102. yaş gününü kutlayacağız. Hepimize kutlu olsun.
Bu topraklarda özgür bir sabaha uyanabiliyorsak, bunu yüzyıllık bir mücadeleye,
bir inanca, bir kararlılığa borçluyuz.
Bugün gözümüzü Ortadoğu’ya, Arap Yarımadası’na ya da krallıklarla yönetilen
ülkelere çevirdiğimizde Cumhuriyetimizin değeri çok daha iyi anlaşılıyor.
Çünkü Cumhuriyet; senin, benim, hepimizin bu Anadolu coğrafyasında özgürce
nefes alabilmemiz için verilen destansı bir mücadelenin adıdır.
Cumhuriyet; eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin ve adaletin teminatıdır.
Cumhuriyet; bir dağ köyünden çıkıp profesör olup Nobel Ödülü
kazanabilmenin adıdır.
Cumhuriyet; köylü çocuğunun bilim insanı, bir yetimin devlet adamı
olabilmesinin, bir kadının kendi kaderini tayin edebilmesinin adıdır.
Bir an için 102 yıl öncesine gidelim…
Uçurumun kenarında, yorgun ve yıkık bir ülke…
Yıllarca süren savaşların ardından paramparça bir vatan.
29 Ekim 1923 sabahı Türkiye’nin nüfusu 13 milyondu. Bunun 11 milyonu
köylerde yaşıyordu.
40 bin köyün 37 bininde okul yoktu. Postane yoktu, hastane yoktu, yol yoktu.
30 bin köyde cami bile yoktu.
Traktör sayısı sıfır, biçerdöver sayısı sıfırdı.
Kara sabanın, yoksulluğun ve umutsuzluğun hüküm sürdüğü bir ülkeydi.
Bebek ölüm oranı yüzde 40’ın üzerindeydi; dünyaya gelen her iki bebekten biri
hayata gözlerini kapıyordu.
Anne ölüm oranı yüzde 18’di. Ortalama yaşam süresi sadece 40’tı.
Memlekette yalnızca 347 doktor, 60 eczacı vardı.
Tüm ülke genelinde dört hemşire ve 136 ebe…
Sığır vebası, sıtma, frengi, verem...
Hastalıklar ülkeyi kasıp kavuruyordu.
Osmanlı’dan geriye yalnızca üç fabrika kalmıştı: Hereke İpek, Feshane Yün,
Bakırköy Bez.
Demiryollarının bir metresi bile bize ait değildi.
Kiremit, çivi, şeker, un, hepsi ithaldi.
Elektrik yalnızca İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı.
Kısacası Cumhuriyet, yoksulluğun, yıkımın ve çaresizliğin içinden doğdu.
1923’te bu karanlığın ortasında bir ses yükseldi:

“Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
O ses, bir milletin kaderini değiştirdi.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, “ümitsizliğin hüküm sürdüğü” o
topraklarda bir mucizeyi başlattılar.
15 yıl gibi kısa bir sürede yıkık bir imparatorluğun küllerinden çağdaş bir devlet
doğdu.
Kadınlar seçme ve seçilme hakkını kazandı.
Kız çocukları okula gitti, kadınlar meslek sahibi oldu.
Okullar, fabrikalar, yollar, demiryolları, hastaneler yapıldı.
Köy Enstitüleriyle Anadolu’nun en ücra köşelerine bilgi ve umut taşındı.
Cumhuriyet; bu ülkenin yeniden doğuşudur.
Cehaletin yerine bilimi, kulluğun yerine özgürlüğü, yoksulluğun yerine umudu
koyan bir devrimdir.
Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değildir;
bir milletin onurudur, karakteridir, namusudur.
O yüzden Atatürk, “Benim en büyük eserim Cumhuriyettir” derken, aslında bize
kendi geleceğimizi emanet ediyordu.
Bizlere düşen, o emaneti korumaktır.
Atamızın “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz” sözünü
kulağımıza küpe yaparak,
Cumhuriyeti bilimin ışığında, adaletin rehberliğinde ve inançla yaşatmak
boynumuzun borcudur.
Bugün özgürce yazabiliyorsak, konuşabiliyorsak, seçebiliyorsak, bu topraklarda
hâlâ Cumhuriyet’in ışığı yanıyor demektir.
Atam…
Kurduğun Cumhuriyetin 102. yılında seni her zamankinden daha büyük bir
minnetle anıyoruz.
Bu millet, senin gösterdiğin çağdaş medeniyet yolunda yürümeye devam edecek.
Çünkü biz biliyoruz ki:
Cumhuriyet; dünümüzün kurtuluşu, bugünümüzün özgürlüğü, yarınımızın
teminatıdır.
Yaşasın Cumhuriyet!Yaşasın 29 Ekim!

Yorumlar (0)
3
hafif yağmur
Namaz Vakti 28 Ekim 2025
İmsak 06:06
Güneş 07:37
Öğle 12:28
İkindi 14:48
Akşam 17:09
Yatsı 18:35