banner333

banner309

25.08.2015, 12:55

DOKTORU BEKLERKEN

-HAYATIMIZDAN KESİTLER-
UNUTTUKLARIMIZ-1  

DOKTORU BEKLERKEN
   Saat 4:30…henüz tan yeri ağarmamış. Karanlığı , devlet hastanesinin poliklinik camlarından dışarı süzülen  ışıklar  aydınlatıyor.Üzerine yılların yorgunluğu çökmüş bu eski bina;  hala   onca   şifa bekleyen  insanlara bir umut  kapısı olmaya devam ediyor …..Gecenin bu son saatlerinde ,hızlı adımlarla yürürken,  bir taraftanda bizi bekleyen uzun kuyrukları düşünüyordum.Gün henüz başlamamıştı ama  şimdiden içimi bir sıkıntı kaplamıştı.Akıp giden bu düşüncelerin arasında; nihayet  gelmiştik.
  Hastane  kapısından içeriye girdiğimizde, içler acısı gerçeği anlamak için; bizi karşılayan  yüzlerce insanın  belli belirsiz  bakışları  bile    yetiyordu.Bu hastane kuyruklarındaki  her bir göz bir ışık arıyordu; belki güler bir yüz,belkide güzel bir söz  ama o kadar uzaktı ki! Bu uzun sıraların başlangıcı böyle olmamalıydı. Devletin kucağında, yaşları  altmışın üzerinde,   hayatın bütün yükünü çekmiş bedenler için ,oturacak bir yer dahi yoktu.Hepsi ayakta idi ve sonu görünmeyen o kuyrukların  içinde kaybolmuşlardı.
  Zamanın ayak üstü geçtiği bu yerde;  gri renkli, içi hafif  beyazca olan, o büyük duvar  saati,   06:10’u gösteriyordu. Beton duvarların üzerindeki o kalın camların arasında , küçük bölmeden bir el uzandı.Üzerinde “67” yazılı küçük bir kağıt parçası.Kayıt merkezine gidebilirdim  artık.Kirli floresan lambalardan süzülen ışıklar ,dışarıdan gelen gün ışığına karışıyordu.
  Hemen önümde  saçları  ağarmış  yaşlı birisi….nereden geldiğini  anlayamadığım  birkaç ses, bütün dikkatleri üzerine çekmişti.Belli belirsiz uğultuların arasından gelen bu tok sesler,  saatlerce beklemekten sıkılmış  iki kişinin  bu kötü düzene haykırışıydı sanki…..Bir taraftan da elini ağzına götüren  hemşirenin o duvardaki resmine baktım.”Sessiz olmamızı”  söylüyordu;  öyle ya alışmıştık artık zaman hırsızlarına, bu uzun kuyruklara, sonu gelmeyen  sıralara,ilgisiz asık suratlı hemşire ve doktorlara …..devletin bu soğuk yüzüne.Adeta sabır testi idi burası…..doktora ulaşmak için  insana insanlığı unutturan yollardan geçen  bir ömür törpüsüydü sanki.
  Ellerimde sıkıca tuttuğum evraklar belkide kayıt olmak için yeterli değildi.Kimlik fotokopisi,sağlık karnesi,kayıt sıra numarası , imza ve kaşe gerektiren diğer evraklarda hiçbir eksiklik olmamalıydı.Kayıttan sonra evrak fotokopi sırası beni bekliyordu.Bitmiyordu bu sıralar.Buranın Başhekimini, bu sıralarda zorunlu bir gün bekletsek, belkide herşey  bir anda düzelebilirdi.Ama  nafile  yüzünü görmek dahi  imkansızdı.
  Nihayet ,  dört saat sonra muayene sırasına girebilmiştim.Yorgun ayaklarla,tükenmiş, umudu kırılmış bir şekilde doktoru bekliyorduk.Bütün bu   bekleyiş  on metre öteden,bacak bacak üstüne atmış bir doktorun “neyin var” sorusuyla ,tarifi imkansız  bir hal almıştı.Ne işimiz vardı, burada? Bütün bu çile,  ücretsiz birkaç ilaç almak içinmiydi?Hasta bedenler burada nasıl iyileşebilirdi? Galiba boşa bir  uğraştı bu...ne hasta vardı ne doktor.Burası  hastane değildi.Olsa,olsa  hastanenin kötü bir taklidi idi!
             *****                              *****                                   *****                                      *****                      *****

2001 yılında  İstanbul’da annemle birlikte gittiğimiz, adını burada zikretmeyeceğim,  birbirinden pekte farksız olmayan, onlarca  devlet  hastanelerinden sadece birisinin  içler acısı durumunu,   burada  anlatmaya çalıştım.14  yıl önce geçen, her birimizin anılarında kalan bu karanlık günleri unutmamak ve unutturmamak için bunları yazıyorum.
  Bugün  sağlıkta dönüşüm reformları ile birlikte  düzelen (Acil bölümlerde hala aynı sorunlar devam ediyor)  bu temel sorunların sebebi neydi? Bir defa olsun, neden hastane müdürleri veya başhekimler o çileli kuyruklarda  yüzlerini göstermiyorlardı?  İl veya ilçe sağlık müdürleri ne yapıyordu?  Dönemin sağlık bakanı ve bürokratları neredeydi?
  Halka hizmet için seçtiklerimiz  ve vergilerimizle okuyan; vatan evlatları doktorlar ve taifesi nasıl olurda  vatandaşa karşı bu kadar merhametsiz, ilgisiz ve kayıtsız olabilirdi? Belli bir eğitimden geçmiş beyinleri sadece  temel bilgilerle doldurduğunuzda makinadan  farksız olan  insan modelleri ortaya çıkıyor. Sevgi, merhamet ve ahlaktan uzak beyinler, yapmış oldukları Hipokrat yeminlerinide çiğneyerek, kendi insanlarına karşı böylesine duyarsız  olabiliyordu. Merhamet ve şefkat  diyarı Anadolu’dan  böyle köksüz  fidanlar yetişebiliyordu.Bu sorunlar insanı esas almayan,ahlakla sıkıca kaynaşmamış bir eğitim sisteminin kötü bir sonucudur.Kendi özüne,milletine yabancılaşmış  kadrolar, içi taşlaşmış  kalpler  nasıl  hastasına şifa olabilirdi.
  O günün çarpık  zihniyeti ve yönetim kadrosunun büyük bir bölümü ,bu millet tarafından tasfiye edildi. Ancak hala bir bölümü yüzsüzce,  ekranlarda boy gösteriyor. Eminim ki  zamanla  onlarında gerçek yüzleri ortaya çıkacak ve bu millet kendisini insan yerine koymayan bu gafil zümrelerden hesabını soracaktır.
14 yıl öncesinde yaşadığımız  sağlık sorunu için ne acıdırki mısralar dahi yazılmış;
“Uçsuz bucaksız hastane kuyrukları, 
ölümün kol gezdiği, muayene odaları 
ve pislik ve kan ve gözyaşı.
Unutma !!!! 

Toplumsal hafızamızın zayıf olduğunu dikkate alırsak,milletçe bize yapılan bu zulümleri çok çabuk unutuyoruz. Bunun içindir ki ,yaşadığımız kötü hayat tecrübelerini tekrar ,tekrar yaşıyoruz.Bu bizim toplum olarak en büyük zaafımızdır.Sağlık reformuyla birlikte gelen randevu sistemi, tek kimlik dönemi,ışıklı numaratörler, klimalı  bekleme alanları vb. yeniliklerler, bu sorunların büyük bir bölümünü geride bırakmasına rağmen  hala o eski dönemin kalıntıları tam olarak  temizlenemedi. Günümüzde, devlet hastanesi acillerindeki yüzlerce hastayla ilgilenmek zorunda kalan birkaç doktorun ayaküstü çabaları bize o günleri hatırlatıyor.Bunun için bir umut gibi gözüken şehir hastaneleri belki  köklü bir değişimi  beraberinde getirebilir.
  Özetle;  herşeyin en güzeline  ve en iyisine layık olan insanımıza  değer vermeyen , bütün bu kötü anıları yaşatan beceriksiz  yöneticileri unutmayalım!Vatan toprağı kadar kutsal olan kendi öz benliğimize yapılan bu saldırıları unutmayalım. Hafızalarımız, geçmişin kötü anılarını gözlerimizin önüne getirmeli ki; bugünümüz ve geleceğimize yön verecek yöneticileri daha iyi seçebilelim. ” İnsanı sev ki, devlet yaşasın.” temel ahlak prensibine göre yetiştirilecek beyinler; ancak  bu milletin dertlerine  layıkıyla şifa olabilir.
Sağlık dolu günlerle!
Yorumlar (1)
vurmaz29 8 yıl önce
tebrikler
2
az bulutlu
Namaz Vakti 26 Nisan 2024
İmsak 03:45
Güneş 05:21
Öğle 12:25
İkindi 16:13
Akşam 19:19
Yatsı 20:48