banner333

banner309

08.02.2022, 00:42

MEHMET SADIK’IN ARDINDAN…

Sene 1970’li yılların sonu.Dörtkonak Köyümüzde İlkokul 4. ya da 5.sınıfında öğrenciyim.Kar fırtınalı ve soğuk bir kış günü. Fırtına gece boyunca evlerin çatılarını uçuracak derecede kuvvetli esip durdu. Annem sabah hayvanların günlük yiyeceğini almak için mereğe (ot ve saman konulan yer) gittiğinde birde ne görsün fırtına mereğin çatısını yerinden söküp atmış…

Annemin panikle eve dönüp babama haber vermesiyle telaş başladı. Babam, bir solukta mereğe doğru koşmaya başlayınca bende arkasından meraklı gözlerle onu takip ettim. Yandaki geniş alanda bir enkaz yığını haline dönmüş çatı. O enkazı tekrar kısa zamanda eski haline getirmek babam için zor belki de imkânsızdı. Bu ağır yükün altından tek başına kalkamayacağını anlamış olmalı ki “Oğlum git Mehmet dayına söyle hemen gelsin bana yardım etsin!” Dedi.

Bir solukta Sallahlı mahallesine varıp çocuksu yüreğimle: “Dayı babam seni çağırıyor. Acil gelmelisin. Mereğin çatısını rüzgâr uçurdu.” Dayım hiç durur mu? Eline aldığı keserle babamın imdadına koşarak geldi. Birlikte gün ağarmadan çatıyı yerine çakarak otların samanların kar yağışından daha fazla etkilenmemelerini önlemişlerdi.

XXX

Sene 1992…Tam 30 yıl önce.

 Antalya’ya vatani görevim için askere gideceğim. Gümüşhane’den o zamanlar direk otobüs yok. Ankara’ya gelip oradan Antalya’ya gitmek gerekiyor. O sıralar dayım da Vergi Dairesi hizmet içi eğitim semineri için Ankara’da. Gümüşhane’den Ankara’ya geldim. Ancak Antalya otobüsünün kalkmasına üç dört saat var. Dayımı aradım. Kaldığı yeri tarif etti ve gittim. Birkaç saat birlikte vakit geçirdikten sonra terminale gelip beni uğurlamak istedi. Bende “Gelme dayı ben giderim” dememe rağmen ikna edemedim. Terminale vardığımızda gördüğümüz manzara ilginçti. Ankara otobüs terminali sanki bir düğün yeri. Asker sevkiyatından olacak ki çok kalabalık. Bir yandan davul, zurnalar, klarnetler diğer yandan seymenlerin gösterileri, askerler adaylarını gençlerin havalara atmaları müthiş bir atmosfer. Dayım hiç geri kalır mı? Ellerimi sıkıca tutup havaya kaldırarak “En büyük asker bizim asker” diye avazı çıktığı kadar bağıra çağıra kalabalığın arasından ilerleyip otobüsün içine kadar gelip beni uğurlamasını hiç unutamam...

XXX

1 Şubat 2022 Salı günü sabahın ilk saatlerinde dayımın vefat haberini alınca Eskişehir-İzmit güzergahında yol arkadaşım olan eşime anlattığım anılarımdan sadece iki tanesi…

Mehmet Sadık.

Gönül defterime ismini kalemle yazdığım dayım.

Sevginin, saygının, tevazünün, hoşgörünün, cömertliğin, hasretin, özlemin ete kemiğe bürünmüş hali.

Üç dayım içinde yaşça en küçüğüydü. Çocukluk ve gençlik yıllarımda diğer iki dayım işleri gereği Gümüşhane’nin hep dışında yaşadıkları için zamanımızın çoğu onunla geçti.

Gümüşhane’de iken sık sık annemi görmeye geldiğinde bizimle ilgilenir sohbet ederdi.

O sebeple Gümüşhane’de geçen öğrencilik ve gençlik yıllarımın idolü ve kahramanıydı.

Hangi özelliğini anlatsam ki….

Dedemin imam olduğu köyün camisinde bazen o gür sesiyle ezan okuması, yaz aylarında hafta sonları köye geldiğinde teravih namazını kıldırması, benim de müezzin olarak ona eşlik etmem geliyor aklıma.

O gür ve tok sesi hala kulağımdadır!

Görev yaptığı Gümüşhane, Ordu, Manisa Demirciler ve son olarak İzmit Körfez Vergi Dairelerinde yönetici olarak birlikte çalıştığı mesai arkadaşlarının “Mehmet ağabeyi, dert ortağı, soyadı gibi “Sadık” bir dostu” olduğuna sayısız şahitliğim vardır.

Yani dost anlayışı makam ile sınırlı değildi.

İzmit’te cenaze namazı öncesinde yanımıza gelerek taziyelerini ileten komşuları ve köylülerinin kulağımıza eğilip “vefalı bir komşumuzu kaybettik.” sözleri her faniye arkasından söylenmesi nasip olmayacak cümleler...

O’na karşı gönül dünyamda öyle sözler kaynıyor ki, öyle düşünceler zihnimde canlanıyor ki yazmakta zorlanıyorum.

Neylersin ki dünya fani ölüm ani!

“Her ölüm erkendir” diye boşa dememişler!

Canından çok sevdiği ve hasret kaldığı köyünün toprağına defnedilmedi. Bir konuşmasında: “Ölünce beni hiç bekletmeyin. Hemen defnedin!” sözlerini vasiyet olarak kabul eden ailesi, İzmit Körfezi yüksekten seyreden “Esentepe” diye adlandırılan yer, ebedi istirahatgahı oldu!

Evladı Murat ile birlikte kabrine koyacağım hiç aklıma gelmezdi.

Ama neylersin ki gün akşamlı, hayat ölümlü…

Kalbinin güzelliğinden olsa gerek, manevi iklimin sağnak sağnak dünyamızı kuşattığı 2022 yılının mübarek üç ayların başlangıcında girdi kara toprağa!

Arkasında gözü yaşlı yengem Nurten, çocukları Emine, Meryem ve Murat olmak üzere sevenlerini göz yaşına boğarak…

İstanbul’dan gelen ablası Sevda’nın gün boyu bitmeyen gözyaşlarına karışan dualar,fatihalar eşleğinde uğurlandı sonsuzluğa…

Böyle zamanlarda insan duygusallaşır ya onunla geçen vakitlerim film şeridi gibi gözümün önünden geçerken  kirpiklerimin arkasında saklanan göz yaşlarıma engel olamıyorum…

Elde değil.

Dayımın çifte kavrulmuş yüreğinde kor ateşe dönüşmüş “sıla özlemi” o kadar ileri boyuta gelmiş olmalı ki duygularını kalemine mürekkep yapıp sosyal medya hesabından paylaştığı şu anlamlı cümleleriyle bitirmek istiyorum….

ÖZLEMEK ÜZERİNE,

Özlemek, kelime anlamı olarak; bir kimseyi, bir şeyi veya yaşantının bir kesitine fosilleşerek yerleşen, düşündüğünde burnunun ucunun sızladığına sebep olan bir yeri görmeyi, kavuşmayı beklemek ve göreceği gelmek demektir. Özlem insanın içine öyle bir işler ki, kişinin beynini, kalbini ve hatta tüm benliğini ele geçirir. Adeta aciz bir kişiye dönüşür. Çünkü, elinden hiçbir şey gelmez. Sadece beklersin Beklersin... Bendeki özlem herhangi bir kişiyle veya olayla alakası olmayan bir özlem. O da yedi yaşından yirmi iki yaşına kadar yaşanmış olan hayatın bir kesitine duyulan ve özlenen, bir gün gelir de tekrar yaşanması umuduyla beklenen yaşamın ta kendisidir. Onun için diyorum ki; Ö Z L E D İ M.

Sağlıklı bir uykudan uyandığımda kulağımda çınlayan horoz seslerini, Annemin (Rabbim mekanını Cennet etsin) sabah kahvaltısı için un çorbasını (bilenler bilir, dırma veya herle) yapmak için çalı çirpi ile ocağını yakmaya çalışmasının çıkardığı sesleri özledim. Ö Z L E D İ M.

Babamın (Rabbim rahmet etsin) pazardan (salı pazarı) getirmiş olduğu bir çift naylon ayakkabıyı giyerek kapının önündeki damın üzerinde ayakkabılarımı göstermek için girmiş olduğum havayı özledim. Raif amcanın (Allah Rahmet eylesin) sürüyü otlatmak için meraya gidişini ve keçilerin boynuna takmış olduğu zillerin çıkardığı o melodiyi özledim. Ö Z L E D İ M.

Sabahın erken saatlerinde tüm mahallelinin atıyla eşeğiyle çift için öküzüyle işe koyulma hazırlık ve telaşları içi yapılan koşuşturmayı özledim. Ö Z L E D İ M.

Ormana gidişimi, odun toplayışımı (Aytekin, Yaşar, Rüşan, Gültekin, Rahmi Sadık ve Cafer Beyleri de unutmamak lazım) ve eşeğe yükleyerek dönmelerin veya Ağrıtların kıranından çıktığımda arazide (Malahada) ot veya ekin biçenlere hava olsun diye eli kulağa atıp uzun hava çekmeyi özledim. Yayla çıkarken ve inerken ki tüm yaşlısı gencinin girmiş olduğu o telaş ve koşuşturmayı özledim. Belki de Gurbette olanlar bunu daha iyi hissederler diye tahmin ederim. İşte bunları düşündükçe işte o zaman kalbimde ince bir sızı hissediyorum. Bu, benim özlemim. Özlemlerime burada virgül koyuyorum. Mutlaka benim özlem duyduğum yukarıda bahsedilen hususlara özlem duyanlar vardır. Bunların tekrar yaşanamayacağını ben de biliyorum. Ama bunları düşünmekten de kendimi alamıyorum. Bu ve bunun gibi daha çok örneklerini verebileceğimiz özlemlerimiz vardır. Bunları düşündükçe, yaşamın daha anlamlı olduğunu, Nerelerden nerelere gelindiğini, acısıyla tatlısıyla yaşanıp sonuçlandığının, ömrün çok da uzun olmadığının hükmüne varıyorsun.”

Evet son cümlede söylediği gibi uzun olmayan bir ömrün sonunda mustarip olduğu hastalıkla verdiği mücadeleyi kaybederek ayrıldı aramızdan…

Sessiz ve sitemsiz el sallayarak gitti o dönüşsüz aleme…

Rahmet olsun dayıma…Mekanı cennet makamı ali olsun.

Yorumlar (0)
2
az bulutlu
Namaz Vakti 24 Nisan 2024
İmsak 03:49
Güneş 05:23
Öğle 12:25
İkindi 16:12
Akşam 19:17
Yatsı 20:45