banner333

banner309

Eryılmaz: Sinema bir insanın ayakkabısındaki çakıl taşı olmalıdır

Gümüşhane Üniversitesi'nde düzenlenen "Klasik Metin Okumaları ve Üniversite-Şehir Buluşmaları" programında, Serkan Eryılmaz sinemanın toplumsal etkilerini inceleyerek, bilinçli izleyiciliğin önemini vurguladı ve Türk sinemasının geçmişteki eksikliklerine dikkat çekti.

Gümüşhane 22.11.2025, 00:00 22.11.2025, 00:03
13
Eryılmaz: Sinema bir insanın ayakkabısındaki çakıl taşı olmalıdır
banner400

Gümüşhane Üniversitesi'nin "Klasik Metin Okumaları ve Üniversite-Şehir Buluşmaları"nın 10. programının konuğu Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Görevlisi Serkan Eryılmaz oldu.

Gümüşhane Belediyesi Hüseyin Nihal Atsız Kültürevinde gerçekleştirilen programda Eryılmaz, konuşmasının merkezine “Sinema dünyayı kurtarabilir mi?” sorusunu yerleştirdi.


Bu soruya yanıt ararken, sinemanın toplumsal ve psikolojik etkilerini değerlendiren Eryılmaz, “Öncelikle dünyanın kurtarılmaya ihtiyacı olup olmadığını sorgulamalıyız. Sinema, bunu gerçekleştirecek bir araç olabilir mi? İşte bunu konuşacağız” ifadelerini kullandı.

Türk yönetmenlerinden Ahmet Uluçay ve Danimarkalı Lars von Trier’den örnekler veren Eryılmaz, Uluçay’ın “Kameram dünyaya bir çocuğun gözüyle bakmalı” sözünü hatırlatarak, sinemanın masumiyet ve merakla dünyaya bakmayı öğrettiğini söyledi. Von Trier’in “Sinema insanı rahatsız edebilmelidir” sözünü de örnek gösteren Eryılmaz, sinemanın izleyicide sorgulama ve eleştirel düşünme yetisi geliştirebileceğini belirtti.

Eryılmaz, Hollywood filmlerinin Amerikan ideolojisini nasıl yaydığını da örneklerle anlatarak şunları söyledi: “Amerika filmlerinde genellikle kötü adamlar gelir ve Amerikalılar gelip dünyayı kurtarır. Biz izlerken sadece eğlenmiyoruz; aynı zamanda ideolojik mesajlar da alıyoruz.” Rambo serisi üzerinden örnek veren Eryılmaz, “Rambo’da gösterilen Vietnamlı kötü adam aslında kendi memleketini savunan bir generaldir. Ancak sinema bize farklı bir perspektif sunar ve izleyici farkında olmadan belirli bir bakış açısına yönlendirilir” dedi.

Sanat filmlerinin izleyiciye farklı bir deneyim sunduğunu vurgulayan Eryılmaz, Tarkovski gibi yönetmenlerin filmlerine örnek vererek, “Tarkovski’nin şiirsel sineması, babasının şair, annesinin müzisyen olmasından besleniyor. İzleyici bunu bilmezse, filmin derinliği anlaşılmaz” dedi.

Eryılmaz, izleyicinin filmleri yüzeysel izlediğinde sadece eğlendiğini, ancak bilinçli bir şekilde izlediğinde filmden öğreneceği çok şey olduğunu belirtti. Seyretmek ile izlemek arasındaki farkı da açıklayan Eryılmaz, “İzlemek, bir şeyin izini takip etmek, seyretmek ise olayın içinde dolaşmak demek. Sinemada da izleyici sadece bakmamalı, kırıntıları aramalı” ifadelerini kullandı.

Yeni Nesil İçeriklerde Bilinçli İzleyicilik Şart

Güncel platformlar olan Netflix ve diğer platformlara da parantez açan Eryılmaz, özellikle toplumsal cinsiyet ve kimlik politikaları üzerinden güçlü bir yönlendirmenin bulunduğunu savunarak “Bazı çizgiler zamanla izleyicinin fark etmediği şekilde açılmaya başlıyor. Bu yüzden filtreleyen, sorgulayan bir izleyici olmak zorundayız” diyerek, izleyiciyi bilinçli tüketim konusunda uyardı.

Türk Sineması ve Dizileri: “Görsel Güç Var, Derinlik Eksik”

Eryılmaz, konuşmasında Türk sinemasının tarihsel süreçte yaşadığı kırılmalara ve eksikliklere de değindi.1950–1980 arası Yeşilçam döneminin ekonomik sorunlar, sansür ve politik baskılar nedeniyle derinlikli bir sinema dili oluşturamadığını belirten Eryılmaz, buna rağmen Türk halkının sinemaya duyduğu bağlılığın bu yıllardan geldiğini ifade etti.

Türk dizilerinin Ortadoğu ve Afrika’da büyük bir etki alanına sahip olduğunu, birçok öğrencinin Türkiye’yi diziler üzerinden tanıdığını fakat dizilerin çoğunda aile ilişkileri, toplumsal değerler ve karakter inşasının yüzeysel kaldığını kaydeden Eryılmaz, “Türk sineması hâlâ kendine ait bir dil oluşturamadı. İran sineması bunu başardı; çünkü merhamet, ahlak ve adalet temalarını merkezine oturttu” dedi.

İzlemek ve Seyretmek: “Kırıntıları aramak gerekir”

Filmleri yüzeysel izlemenin sinemanın sunduğu mesajların büyük kısmını kaçırmaya sebep olduğunu belirterek bir sahnedeki kamera hareketinin, bir planın uzunluğunun, bir karakterin bir nesneye bakışının bile anlam taşıdığını söyledi. Eryılmaz: “Film bittikten sonra sizde bir his devam ediyorsa, yönetmen görevini yapmıştır” dedi.

Belgesellerin Gücü: Bir Kasabanın Kaderi Değişti

Belgesellerin toplumsal değişimde oynadığı rolü anlatmak için dikkat çekici bir örnek paylaşan Eryılmaz, bir kasabayı talan etmek isteyen bir yatırım projesinin bölgedeki yaşamı anlatan bir belgesel sayesinde durdurulduğunu, belgeselin insanların vicdanına dokunarak kararları değiştirdiğini anlattı, bu örneğin sinemanın somut bir toplumsal güç olduğunu gösterdiğini söyledi.

Soru-cevap bölümünde katılımcıların oyunculuğun doğallığının nasıl sağlandığı sorulduğunda Eryılmaz, “İyi oyuncu rolünü yaşar. Benzer karakterlerle vakit geçirir. Çünkü duygunun doğruluğu tanıklıkla mümkündür” dedi.

Son Söz: “Sinemayı düzeltmeden dünyayı düzeltemeyiz”

Eryılmaz, konuşmasının sonunda sinemanın çift yönlü etkisine dikkat çekti: “Sinema, hem dünyayı kurtarabilecek (merhamet, vicdan, sorgulayıcılık aşılayarak) hem de batırabilecek (propaganda, bilinçsiz empoze) muazzam bir güce sahiptir. İzleyicinin görevi, sadece bakmak yerine görmeyi ve bir izleyici misali güdülmek yerine bilinçli bir filtreleme yaparak, kendisine sunulan fikirleri sorgulamayı öğrenmesidir. Sinema, eğer izleyicinin vicdanını ve merhametini harekete geçirirse, dünyayı kurtarabilir.”

Haber: İrem Apraş

Yorumlar (0)
3
hafif yağmur
Namaz Vakti 22 Kasım 2025
İmsak 06:06
Güneş 07:37
Öğle 12:28
İkindi 14:48
Akşam 17:09
Yatsı 18:35
GazetelerTümü