banner333

banner309

14.09.2015, 12:46

KANIN GÖLGESİNDE ADAYLAR VE SEÇİM!

Ülkemizin hemen belirtelim ki kanla ve de adaletle denendiği günlerdeyiz. İmanımız, bu her iki kavramın gölgesinde kendine gidecek bir yer arıyor. İmanımız tekliyor, imanımız sınanıyor, imanımız birlik ve beraberliği giden yolu açamıyor.
Kan…
Kan durmuyor. Her gün kanıksadığımız bir gerçekmiş gibi ülkemizin güneydoğusundan şehit haberleri geliyor. Hep gariban ailelerin çocukları içlerinde kalan vatan ve iman kavramlarının bir gereği olarak çok büyük bir vakarla şehadet mertebesine ulaşıyorlar. Artık televizyonlarımızın başında inleyen anaları görünce bu durumu hiç yadırgamıyoruz. 5 polisin şehit olduğu bir günün akşamında polis radyosunda “Vur patlasın, çal oynasın”lı programlar takdim ediliyor. Bir şahit anası “Oğlumun cenazesine siyasilerden hiç kimse gelmesin” diye yalvarıyor! Nedir bu kanlı oyun? Kim bu kirli tezgahın başında duruyor? Her gün yüreğimiz parça parça oluyor! Yetimlerin boynu bükük ağlayışları içimizi sızlatıyor. İnsan evladı olan herkesin içinde dağlar göçüyor, gözlerinden ırmaklar akıyor.
Adalet…
Hukuksuz uygulamalarla hak kavramı zedeleniyor. Partili olanların köşeyi döndüğü zamanlardayız. Bu gibi yanlı uygulamalar tek parti döneminde bile olmamıştı. BİZ, 23’TEN BU YANA İLK KEZ PARTİ DEVLETİNE KAYMIŞ OLMANIN SIKINTILARIYLA BOĞUŞUYORUZ. Bizim demokrasi geleneğimizde böyle bir yanlı uygulama hukukun üzerinde Domokles’in kılıcı gibi hiç sallanmamıştır. Adalet duygusu zayıflayan bir içerik, dıştan muhteşem görünse bile öz itibariyle tamamen boştur.
Böyle bir atmosferde genel seçimlere gidiyoruz. Tekrarlanacak olan seçimler ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü koşullar nedeniyle birçok endişeyi de beraberinde getiriyor. Beklenir ki zor zamanlarda kahraman ruhlu insanlar çıksın ortaya; beklenir ki zor zamanlarda taşın altına elini koymak isteyen hamiyetperver insanlar çıksın ortaya. Gördüğümüz tam tersi bir manzaradır! Bu durum, şahit haberlerini duyunca hissettiğimiz acıyı daha bir katlıyor. Bu durum, haksız hukuk uygulamalarını duyunca hissettiğimiz kaygıyı daha bir perçinliyor.

Tekrarlanacak olan genel seçimler için start verilince Türkiye’de (ve tabi Türkiyemizin çok nadide bir vatan toprağı olan Gümüşhane’mizde) hemen hemen herkesi bir heyecan ve merak duygusu kaplamış durumda.

Oturulup kalkılan neredeyse her yerde seçim, partiler ve adaylar konuşuluyor.

Merak duygusunun özünde Gümüşhane acaba 2-0 mı olacaktır; yoksa 1-1 mi olacaktır?

Şehit haberlerimiz her gün içimizi kızgın bir ateşle dağlayıversin, bizim her gün merakımızın adı budur!

Hatta adaylardan birisi “2-0 yapmak için varım” diye kendine çok uygun bir parola bile bulmuş!

Biz, artık iyice şekillenen milletvekili aday adayları listesine bakınca, bu listede açıkçası ülkemizin içinde bulunduğu zorluğu kavradığı için taşına altına gövdesini koymak isteyen liyakatli isimleri görmeyi beklerdik; ne yazık ki yanıldık.

Demokratik standartları yakalamış ülkelerde elbetteki seçim gibi toplumsal karar verme süreçleri dikkatle takip edilecek ve üzerinde çok konuşulacaktır. Aksini düşünmek, soran, soruşturan, konuşan ve tartışan bir toplum olma yolunda ilerlemek istiyorsak hata olur zaten.

Seçim gibi toplumsal karar verme süreçlerinde tabiki adaylar çok konuşulacaktır, bir itirazımız kesinlikle yoktur; ama artık bu işin çocuk oyuncağı olmadığı ve siyasi hayatımızda yuvalanan tesadüflere asla açık hiçbir yanının olmadığı bilinciyle konuşulsun isteriz, hepsi bu!

Bir insan aday olamayacağını bile bile neden aday olur?

Bu soru, yeniden bir seçim atmosferine sürüklendiğimiz günlerde beynimin içinde olağanüstü bir sesle patlıyor?

Neden?

İhtimal yürütelim: Birincisi, yeşillik olsun diye; ikincisi, medyatik olarak ismi bir kısım yerlere girsin diye; üçüncüsü, iyi bir partili olduğunu “birileri!” görsün diye; dördüncüsü, seçim sonrasında bu üçüncü nedene bağlı olarak çok önemli koltuklara ataması yapılsın diye...

Bu şekilde bir zihin yürütüşümüz hoş görüle; yaşadığımız ve içinde bulunduğumuz atmosfer böylesi nedenleri getirip bizim önümüze koyuyor.

Ey ehli insaf, ey pusulasını şaşırmış çağımın insanları, ey içlerinde son düşmemiş kale olarak imanına yaslanan hemşehrilerim, bu gidiş nereyedir?

Ömrünün tamamını Kelkit’e; en az yarısını da Gümüşhane’ye vermiş bir insanım. Zinhar abartmadan ve asla bir kibirlik belirtisi olmadan söylüyorum ki, milletvekili olarak ortaya çıkan insanların çoğunu ben tanımıyorum. Hele hele mahreci Kelkit yazan adayların içinde ismini şu ana kadar hiç duymadığım isimler var. Bu mübarek şahıslar nerelerde gizlenmişlerdi de biz onları bulamamışızdır.

Hiç unutmuyorum, vaktiyle Kelkit Belediyesine başkan olmak için böyle hiç ismini duymadığım bir aday siyasi tavassutla ve zorlamayla son bir haftada listelerde kendine yer bulmuş ve hiç çalışmadan parti desteğiyle seçimi almıştı.

Güler misin, ağlar mısın; adam koltuğa oturur oturmaz, kendisini tebrik için gelenleri işaret ederek -tam bir Aziz Nesinlik bir hikâyedir- yanındakilere “Bu kim, o kim?” diye garip garip bakışlarla çaktırmadan sorular yöneltmişti.

Biz diyoruz ki siyasetin bu kadar tesadüflere açık yoz tutumlarına HAYIR!

Biz diyoruz ki parti desteğiyle gelen, sorunları çözmek şöyle dursun, sorunlara sorun ekleyen adaylara HAYIR!

Kan ve adaletle sınandığımız bu günlerde bu profilde ortaya çıkan adaylar bizlere hakikaten derin derin düşüncelere salmaktadır. Hiç kimsenin şehit tabutlarını omuzlayan kardeşlerin yüzlerindeki acıyı görmezden gelerek; istikbal, makam-mevki peşinde koşmak gibi bir lüksü yoktur. Hiç kimsenin adaletsiz tutumlar karşısında “Bana dokunmayan yılan bir yaşasın” yönündeki Yahudi inanışına tapması (!) lüksü yoktur!

Yoktur, efendim, yoktur!


Bu çerçevede ben de ‘Acaba nasıl bir milletvekili istiyoruz” yönündeki düşüncelerimi düzeyli bir üslupla kamuoyuyla paylaşmak isterim:

Çocukluktan gençliğe birden bire “zıpladığım” günlerde, hep kendimi çevremden örnek insanlar aramışımdır.

İnsanın yetiştiği, büyüdüğü serpildiği ve hayata karşı ilk cesur adımları atmak için cesaret beklediği küçük bir toplumsal çevrede kendisine örnek aldığı insanlar kimler olabilir?

Pek tabi ki bu insanlar bir belediye başkanı, bir milletvekili, bir öğretmen, bir müdür vs vs. olabilir.

Eminim bu satırları okuyan herkesin çocukluktan gençliğe zıpladığı o müstesna günlerde kendisine örmek aldığı bir idolü, bir fenomeni vardır.

Genç, anne babadan sonra ilk kez toplumun önündeki insanlar olarak kendini yönetenlere bakar ve onlar gibi olmaya özen gösterir.

Ben, birdenbire geçen gençlik günlerimde kendilerine (oturuşları, kalkışları, söyleyişleri ve giyimleriyle) benzemeye çalıştığım insanları yıllar geçtikçe birer birer hep toprağın kollarına kaptırdım. (Bu aynı zamanda benim de yaşlandığıma delâlet ediyor!) Ama, ne yaparsınız ki hayat devam ediyor.

Şimdi, benden bir nefes üfleyeceğim veya kendinden bana doyumsuz rüzgârlar esirmek gücüne haiz yeni yeni insanlar bulmak zorundayım. Bu konuda şu son yıllarda duyduğum “çaresizliğin” haddi hududu yoktur. Ezelden gelip ebede akıp giden bu hayat içinde, gururla göklere “İşte benden bir parça” diye haykıracağım önümde duran insanlara ihtiyacım vardır. İnsanları ve toplumumuzu dizayn etme, yönetme gücüne sahip bu insanlarla yön bulmak çabalarımız hayata dökülebilecektir ancak ve ancak!

Binlerce insanın oluşturduğu bir doludizgin sel akışını düşünün lütfen. Bu sel sularını doğru yere kanalize etmek tutarlılığındaki insanların, lider olma özellikleriyle “damla” nın hissiyatına tercüman olarak çorak topraklara rahmet yağmasına vesile olmaları beklenir. ÇORAK GÖNÜLLERİMİZE BİR DAMLA SU BEKLERKEN, SEL SULARININ HEBA EDİLDİĞİNİ GÖRMEK İNSANA NE BÜYÜK BİR ACI VERİR, ANLATILMAZ!

ÇOK ÖZÜR DİLEYEREK İFADE ETMEK İSTERİM Kİ, parmakla sayabileceğim istisnalar hariç, bu konuda birebir örtüştüğüm, hissiyatımı bütün coşkunluğuyla üzerinde yoğunlaştırabileceğim bir insan ne yazık ki Gümüşhanemizde seçilmemiştir; seçilememiştir.

Genel tercih, demokrasiye duyduğumuz katıksız saygı gereği kerhen bizler için de belirleyici olmuştur. Belki de artık hayalkırıklığına uğramak istemeyişim, bendenizi her seçim öncesinde sessizlik dolu düşünceler olarak içinde barındırdığım düşüncelerimi bu kez, sesli düşünceler olarak kamuoyuyla paylaşmaya itmiştir!

İtiraf etmek gerekir ki, bizim 46’dan sonraki bütün demokratik siyasal denemelerimiz hep sancılı olmuştur. Siyasal hayatımız, cehaletin kol gezdiği bütün alanlarda kör-topal bir şekilde kendine yol bulmaya çalışmış; zenginlik-fakirlik, köylülük-şehirlilik, ağalık- marabalılık ayrıklaşması siyasi hayatımız üzerinde kötü izler bırakmıştır.

Hayatının son zamanlarında, hayatıma düşen bir nurlu ışıktı, eski Gümüşhane Milletvekillerimizden Sabri Özcan San.

Bıraktığı eserler ve verdiği hizmetlerle vahdeti alnı açık, başı dik bir şekilde kucaklayan merhum büyüğüme Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Ankara’da, titrek elleriyle daktilosunun başında bulduğum rahmetli San’la , uzun uzun Kelkit üzerine sohbetlerde bulunuyor, doyumsuz bir haz alıyordum.

Bir gün, “Biliyor musun” dedi, siyasi çalışmalarımız sırasında, bana Kelkit’ten hiç oy çıkmazdı.

Şaşırdım ve nedenini sordum.

“Falanca Bey ( İsmi bende saklı), her seçim döneminde Kelkit’in tek bankası olan Ziraat Bankasının önünde bacak bacak üzerine atarak oturur, borcu olup da içeri girip çıkan oy verecek veya vermeyecek olan çiftçiler hakkında banka müdürüne işaret çakardı. Seçimi bu şekilde kaybederdik!” dedi.

Nerden, nereye!

Daha 1960 yılların ortalarında Kelkit’te yaşanan bu tablodan elbetteki alınabilecek büyük dersler vardır. İnsanın insana zulmü bu şekilde demokratik hayatın üzerinde kara bir leke gibi dururken, siz o yıllarda seçilmişlik yoluyla pâye bulanların ne denli sağlıklı şartlarda seçildiklerini kabul edebilirsiniz?

Pek tabiki köprülerin altında çok sular geçti: Demokratik hayatımız, bilen, sorgulayan, kimseye bağımlı olmayan insanların elinde rayına oturmak yoluna girdi. Toplumsal statü ve roller değişti. Dünün köylüsü, bugünün kentlisi oldu. Fırsat eşitliğinin önü açıldı.

Ama o yıllardan bu yana yenemediğimiz tek bir düşman kaldı, o da cehalet!

BİZ SİYASİ TAASSUBU BİR TÜRLÜ YENEMEDİK!

İnsan, eğer ki kendini yönetenler hususunda yanlış tercihlerde bulunursa pek tabiki sadece ve sadece cehaleti yüzünden “kandırıldığı” için yanlış tercihlerde bulunur.

Hayata karşı tutunduğumuz bütün damarlarımızı kesmeye yeltenen cehalete karşı, yine de insanlarımızın kendileri için en doğru olanı seçmesi yönünde bilinçle ve bilgiyle hareket edeceğini düşünmek istiyoruz.


Bu izahatlardan sonra nasıl bir milletvekili istediğimi aklıma ilk gelen cümlelerle sıralamak istiyorum:


Benim vekalet vereceğim kişi önce kendisini yönetebilmeli, kişilik sahibi olmalıdır. Zira kendisini yönetebilen herkes kişilik sahibidir. Ve tüm müspet özelliklerin birinci ön şartı kişiliktir. Kişiliksiz bir adamın ne kadar olumlu özellikleri olursa olsun O numaradır. Çünkü kişilik 1 numara diğer tüm özellikler 0 numara. Kişiliksiz bir adama ne kadar sıfır eklerseniz ekleyin sonuç yine başında 1 olmadığı için sıfırdır. (Bu benzetmeyi rahmetli Sakıp Sabancı’dan dinlemiştim)

Kişilikle ilgili bu hususların tespiti ise tamamen bireyin kendisine kalmıştır. Çünkü kişi kendisinin ne olup olmadığını en iyi kendisi bilir. Aday olduğuna göre de bu hususta da bir kanaat sahibidir. Peki ya kendisini de kandırıyorsa? İşte o zaman boş verin ve korkun o adamdan. Kendisini kandıran bir adam herkesi de kandırır. Kimin kişilik sahibi olup olmadığını da bilmek içinde âlim olmak gerekmez. Sadece duyarlı ir birey olarak yaşıyor olmak yeter. Bunun için müneccim olmaya gerek yok. Adayın, giyimine, söylemine ve de eylemine bakmak kâfidir. (Söylemleri bir kenara, daha çok eylemlerine!)

Nihayetinde küçük bir şehirde yaşıyoruz. Bu şehirde yaşayan herkes ama herkes kimin dürüst kimin sahtekâr, kimin cesur kimin korkak, kimin namuslu kimin namussuz, kimin mütevazı kimin kibirli, kimin temiz ve şaibesiz kimin kirli ve şaibeli bir yaşamı olup olmadığını gayet iyi bilir.

Ne pahasına hangi partiden olursa olsun kişiliksiz adayların üzeri çizilmelidir.

Bir başka ölçütüm olarak benim vekalet vereceğim kişi, adalet, ehliyet ve liyakat sahibi olmalıdır.

Özellikle adalet!

Âdil bir temsilci, tüyü bitmemiş bir yetimin bütün sorumluluğunu aldığını bilir ve karar verme sürecinde bunu hep aklında tutar. Bu bağlamda seçilecek vekil tüm halka eşit mesafede duracak, halkının değerlerine tarafsız bakacak, hiçbir çıkar grubunun, hiçbir gayri meşru gücün, hiçbir iş adamı grubunun, hiçbir sınıfın adamı olmayacak kadar âdil olmalıdır. Alacağı kararlarda gerektiğinde parti başkanına tavır koyacak kadar âdil olmalıdır.





Son günlerde aday adayı konumundaki insanların dilinde yer tutan ilgiyle izlediğim bir söylem var:

Hemşehrilik.

Pek tabi ki bu bir tutkaldır. Zannım o ki ortaya çıkan aday adayı insanların bir çoğu bu kavramı istismar etmek eğilimdedirler.


Hemşerilik çok önemli bir haslettir. O şehre gönülden bağlılık gerektirir, taşını toprağını ezbere bilmeyi gerektirir. Gerekirse orada yaşayan insanlarla beraber ağlamayı, beraber gülmeyi gerektirir. Sadece bayramlarda, seyranlarda görünmeyi değil.

Sadece nüfus cüzdanında Gümüşhane yazıyor olması, insanları “çok iyi bir hemşehri” dairesi içine sokmaz. Hemşehrilik, bütün düşünsel ve eylemsel gücünü memleketinin kalkınması ve gelişmesi, güzelleşmesi yönünde emek ve gayret harcamakla ölçülür.


Sonuç olarak, hemşehrilik gururuyla, ilimizden vekaletimizi alarak Ankara’ya giden ve bizleri Meclis çatısı altında temsil etme hakkını elde eden sevgili milletvekillerimizden kişisel değil, toplumsal hizmet vermelerinin beklentisi içindeyiz.

Ankara’nın gizemli havasına kendini kaptırıp halkımızı unutanların siyasi hayatlarının son derece kısa olacağını belirtmek istiyoruz. Ve zaten bu husus, tecrübelerle de sabittir.

Halkımızın sıkıntılarını bilen halkımızın çektiği çileleri kendi yüreğinde hissetme erdemliliğini gösterecek gerçek manadaki milletvekillerine ihtiyacımızın olduğu gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır.


Velhasıl, işi ehline vermek yönündeki arayışımızı hatırlatmak isterim.

Bu arayışımız hayırlara vesile olur inşallah!
Yorumlar (0)
2
az bulutlu
Namaz Vakti 19 Nisan 2024
İmsak 03:58
Güneş 05:31
Öğle 12:26
İkindi 16:11
Akşam 19:12
Yatsı 20:38